3 ~ Narin Prens

1.8K 243 185
                                    


Büyük Bahçe, Saat 09.09

Choi Krallığı'nda yeni bir günle beraber sokakların süsü neşeli gülüşmeler ve belirsiz homurdanmalar baş göstermişti. Ülkenin her bir yanından farklı bir ses çıkıp sıcakların oluşturduğu rüzgara karışıyor, en öteye bile ulaşıyordu.

Bulutlar aynı gün için sözleşmişler gibi ortada yoklardı. Açık ve sonsuzluğu kimi zaman göz korkutan gökyüzü pasparlaktı. Güneşin verdiği sıcağın etkisiyle şiirlere konu, kalplere ilham olan gökyüzü bile yok sayılıyordu gerçi şu sıralar.

'Fazla garip,' diye düşündü General Jongho. 'Daha yazın başlarındayız fakat şimdiden krallık aşırı sıcak günlerle savaşmak zorunda kalıyor. Bu hayra alamet değil...'

Batıl inançları ya da herhangi bir töreye düşkünlüğü olan birisi değildi Jongho fakat onun gibi her şeyini krallığı korumaya adamış bir genç adam için bile bu sıcaklar anormaldi.

Boynundan akan terlerin deri zırhının altına inişini hissedebiliyordu. Çoğu zaman demir zırhıyla gezdiği için terlemek veya sıcaktan çatlamak onu o kadar da rahatsız etmezdi fakat işin içine bitmek tükenmek bilmeyen bir bekleyiş de girince...

Her zaman aynı şeyi yaşamaktan bıkmıştı.

Endişelenmesi gereken bir durum olup olmadığını düşünmeye başlamıştı artık. Bekletilmeyi sevmezdi ve bu kadar uzununu daha önce yaşamamıştı. Gözleri her an bakış açışına girecek bir hareketlilik arıyor, sabırsızca parmak uçlarında yükselip duruyordu.

Ülkenin dört bir yanından gelen sesleri dinlemek sabırsızlığını daha da arttırıyordu. Yeni bir gün çoktan başlamıştı. Zorunlu olarak aylaklık yapmak Jongho'nun normalde de zaten ifadesiz olan yüzünü daha da ifadesizleştiriyordu.

En sonunda irili ufaklı rengarenk taşlardan oluşan, her bir tarafı çalılarla ve yaz mevsimi çiçekleriyle kaplı yolda duyduğu adım sesleriyle  Jongho, bakışlarını oraya yöneltti. "Geç kaldınız efendim." dedi yüzündeki sabırsız ifadeyi ortadan kaldırarak.

"Affedersiniz..." Yeosang yine geç kaldığını biliyor ve bu işin en sonunda nereye varacağını tahmin edebiliyordu. Jongho'nun yanına vardığında kendisinden birkaç santim uzun olan genç adama ufak bir bakış atıp mahcup bir şekilde gülümsedi. "Zamanın nasıl geçtiğini unutmuşum."

Yeosang'ın sarı saçlarından birkaç tel, terlemiş beyaz tenine yapışmıştı. Giydiği uzun kollu, ince yapılı gömleği yaprak kırıntılarıyla kaplıydı.

En büyük prensin bu halini görmeye alışık olan general tam bir klasik haline gelmiş uyarısını yapacakken bir şey daha fark etti.

"..!" İri eli bir anda Yeosang'ın bileklerini kavrayıp kendine doğru çekerken prens bile şaşırmıştı bu duruma. Fakat en sonunda, o da anlamıştı Jongho'nun ifadesinin neden bir anda değiştiğini.

'Kesin yine dikkatsizliğim yüzünden bana kızacak...' diye düşünen prens, ince bileklerini kavrayan ellerden kurtulmayı denemek istedi fakat yapamadı. Kendisi gibi zayıf bir prens bir generali kolayca alt edebilir miydi ki?

"Parmaklarınız..." Jongho ciddi bir ifadeyle gelişigüzel sarılmış bandajların arasında göze çarpmaması imkansız olan minik kan lekelerine baktı. "Prensim, yine dikenli çiçeklerin etrafında mı gezindiniz?"

Yeosang cevap vermedi fakat yüzündeki üzgün ifadeden Jongho'nun tahminin doğru olduğu anlaşılıyordu. Kendisi de istememişti ufak da olsa böyle yaralar almak. Bu yüzden de, pek başaramasa da, yaralarını sarmaya çalışmıştı.

Kingdom Diary // WooSanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin