Kraliçe'nin Odası, Saat 11.00Kapısı açık odadan etrafa yayılan güneş ışıkları iki çift gözün kamaşmasına neden oluyordu. Etraf o kadar sessizdi ki Wooyoung neredeyse kalp atışlarını duyabilecekti.
Gözleri önünde duran kadının ilk başta gerçek mi yoksa hayal mi olduğunu anlayamamış, uzun denilebilecek bir süre kapının girişinde donup kalmıştı. Onu kendine getiren, tıpkı Wooyoung gibi bir süre hareketsiz kalmış San'ın koşarak odaya girmesi ve annesinin boynuna atlaması olmuştu.
"Anne!" diye bağırmıştı San, yıllardır kokusunu özlemle aradığı kadına sıkıca sarılırken. Annesinin yıllar içinde zayıflamış vücudunu kolları arasına alırken bütün çocukluk anıları gözlerinin önünden geçmişti. Farkında olmadan ağlamaya başladı.
En az oğlu kadar Kraliçe de çok mutluydu. Ailesinden birini görmeyeli ne kadar yıl geçtiğini hatırlamıyordu, o kadar uzun zaman olmuştu ki...
Kraliçe'nin elleri oğlunun saçlarını taradı, pembe dudakları onu saçlarından öptü. Birkaç aydır rahatsız oluşundan dolayı yatağa hapsedilmesinin ardından alabileceği en büyük hediyeydi evlatlarından birine kavuşmak. "San'ım, ne kadar da büyümüşsün. Zavallı annenden asla ümidini kesmeyip buraya kadar gelecek kadar hem de..."
San ne yaparsa yapsın göz yaşlarına engel olamıyordu. Kraliçe'nin sesini duymasıyla duyguları daha da yoğunlaşmıştı. Burnunu çekip ıslak yanaklarını silmeye uğraşırken, "Elbette seni bulmak için gelecektim." dedi. "Sen kaçırıldıktan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı."
Kraliçe'nin yüzünde duygusal ve tatlı bir tebessüm oluştu. Oğlunun ağlamasını yatıştırmak için onun saçlarını okşamaya devam ederken odada yalnız olmadıklarını ve onları izleyen birinin varlığını fark etti. O sırada kadının gözleri Wooyoung'unkilerle buluştu.
Ortanca prens ve annesinin büyük kavuşmasını bozmak istemeyen ve belli bir neden olmaksızın bu aile tablosuna ait olmadığını hisseden Wooyoung, kendine dönen bakışlarla heyecanlanmış ve dili dolandığı için hiçbir şey söyleyememişti.
Manevi annesini üstünden yıllar geçmesine rağmen eskisi gibi güzel ve hayata tutunan biri olarak görmek şüphesiz çok mutlu etmişti Wooyoung'u. Bu mutluluğunu onu ne kadar çok özlediğini söyleyerek paylaşacaktı ki sevinci kursağında kaldı.
Çünkü tam o sırada Kraliçe, "Sen de kimsin?" diye sormuş ve kaşlarını yukarı kaldırarak bir cevap almayı ummuştu.
Genç hırsız vücuduna iğnelerin battığını, kanının çekildiğini hissetti. 'Beni hatırlamıyor.' diye düşündü. Daha önce canının hiç bu kadar yandığını hatırlamıyordu. Küçüklüğünü güzelleştiren ve Wooyoung'un bu zamana dek yaptığı bütün iyiliklerin nedeni olan kadın, bir zamanlar bağrına basıp her şeyin iyi olacağını söylediği o sokak çocuğunu hatırlamıyordu.
Wooyoung'un üzüntüsünün yanında yaşadığı şaşkınlığı San da yaşamıştı. Bir annesine bir de Wooyoung'a bakıp, "Onu hatırlamıyor musun?" diye sordu. "Bu nasıl olabilir? Gördüğün kişi seni benim kadar seven ve seni kurtarmama yardım eden Wooyoung!"
San ne derse desin Kraliçe'nin gözlerinden Wooyoung'u hatırlamadığı belli oluyordu. Yüz ifadesi sanki onu ilk defa görüyormuş gibiydi ve oğlunun söylediği isme daha önce rastladığını hatırlamıyordu. "Üzgünüm çocuğum ama neden bahsettiğini bilmiyorum." dedi Kraliçe kafası karışık bir halde.
San birkaç şey daha söylemek için ağzını açtığında, "Sorun değil San." dedi Wooyoung. Hayal kırıklığına uğramış ve kalbi ortadan ikiye yarılmış birisinden bekleneceği gibi sesi acı dolu çıkıyordu. "Bu şekilde olacağını tahmin etmeliydim. Ne de olsa aradan yıllar geçti..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Diary // WooSan
Fanfiction11. Choi kralının sefere çıkmak üzere ülkesinden ayrılmasının ardından taht, sınırlı bir süreliğine en acımasız prense yani San'a bırakılmıştı. Wooyoung ise ekmeğinin peşinde koşan sıradan bir köylüydü ve kim Kral kim değil, önemsemiyordu. Not : Bu...