Büyük Bahçe, Saat 08.30Gözleri sürekli kırptıran ve öğlene doğru teni yakmaya başlayan güneşin henüz masum tarafı gökyüzüne hakimdi. Işık parçaları bahçenin yemyeşil çimenlerini parlatıyor, yeni başlayan günün ilk çiçek kokularını hafifçe esen rüzgarla burunlara getiriyordu.
Vakit erkendi ama antreman için mükemmel saatlerdi bu saatler. Büyük Bahçe'nin ortasındaki iri taş zeminden çarpışma sesleri geliyordu. Prens Yeosang ve General Jongho yine kılıç antremanı yapıyordu.
Mingi'nin deneyimlediği talihsiz doğum günü partisinden sonra saraydaki herkesin bir süreliğine işlerini aksattığı gibi, Yeosang da güçlenmek için kendini zorlayarak yaptığı antremanlarına ara vermişti. Bir süredir düzenli rutinine devam etme fırsatı olmamıştı.
Fakat zaman ilerliyordu ve Yeosang çevresindekilerin kendisinden bir şey sakladığını anlayacak kadar iyi bir gözlemciydi, sırf birkaç olay yaşandı diye her ne kadar sevmese de kılıç antremanlarından vazgeçemezdi. Sabah olur olmaz Jongho'nun peşine takılması da bu yüzdendi.
"Gelişme gösteriyorsunuz prensim." dedi General, kısa bir mola vermek için kılıcını aşağı indirerek. Ellerindeki kılıç, tahtadan da olsa narin prensin ilk günlere kıyasla çok daha iyi savaştığını görebiliyordu. "Artık kendinizi savunabilecek duruma geldiniz. Kral babanızın, seyahatinden geri döndüğünde, sizi gurur dolu bir gülümsemeyle karşılayacağına inanıyorum."
Yeosang'ın gözlerinden saydam bir hüzün geçti. Parmakları ağrıyordu ama bu kalbinin acısının yanında bir hiçti. "Bana söylemediğiniz bir şey var, öyle değil mi General? Wooyoung ve San hiç olmadıkları kadar temkinliler. Babamla ilgili bir durum mu var?"
"Hayır, her şey yolunda."
"Eskiden çok dürüst olduğunuzu düşünürdüm ama şimdi görüyorum ki diğerleri gibi yalancılığa başlamışsınız." dedi Yeosang. Ondan beklenmedik bir şekilde sinirliydi.
Jongho oldukça şaşırmıştı. Narin prens olarak bilinen Yeosang'ın şimdiye kadar sinirli olduğunu hiç görmemişti. Halbuki yıllardır onun özel korumalığını yapıyor, yanından bir saniye olsun ayrılmıyordu. Şimdi gördüğü bu yeni tavrının sebebini merak etmişti.
Jongho kılıcını yere bırakıp, "Sanırım yoruldunuz. Biraz dinlenelim." dedi ve arkasını dönüp gitmek üzereyken koluna yapışan elle kafasını çevirdi. "Prensim?"
"General, beni kötülüklerden uzak tutmaya çalıştığınızı biliyorum ama bu daha fazla böyle devam edemez. Yaklaşan savaşın farkındayım ve sizden beni daha ciddi bir eğitime sokmanızı istiyorum. Bedenim zayıf olabilir ama yaptığımız antemanlar sayesinde artık demir bir kılıç tutabilirim!"
'Demek saklamak boşunaydı...' diye düşündü Jongho. Gözleri Yeosang'ınkilerle buluştu. Onun bakışlarında daha önce hiç görmediği bir güç parıltısını hissedebiliyordu, hem de iliklerine kadar.
Ama izin veremeyeceği bazı şeyler vardı. Yeosang söz konusu olduğunda normalde olduğundan daha katı bir adam olabilirdi Jongho.
"Çoktan dediğim gibi, kılıç tekniklerinde kendinizi savunacak kadar ilerlediniz. Herhangi bir durum ortaya çıksa bile yanınızda ben olacağım, yani ağır detayları bilmenize gerek yok."
"Anlamıyorsunuz General!" diye bağırdı Yeosang. "Kendimi savunmak için ilerlemek istemiyorum, ben sizin için güçlenmek istiyorum!"
Mimiksiz ifadesini istemeden de olsa bozan Jongho, gözlerinin irileşmesine engel olamadı. Yeosang'ın neden bahsettiğini bilmiyordu. "Benim için... güçlenmek mi..?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Diary // WooSan
Fanfiction11. Choi kralının sefere çıkmak üzere ülkesinden ayrılmasının ardından taht, sınırlı bir süreliğine en acımasız prense yani San'a bırakılmıştı. Wooyoung ise ekmeğinin peşinde koşan sıradan bir köylüydü ve kim Kral kim değil, önemsemiyordu. Not : Bu...