30 ~ Planlar ve Hisler

793 128 162
                                    


Choi Krallığı Toprakları, Saat 10.30

Başladığı andan itibaren büyük bir yıkıma öncülük eden Choi ve Min savaşının etkisiyle bulanan havadan duman ve kan kokusu geliyordu. Her yere dağılmış kırmızı sıvının burunları rahatsız eden kokusu yüzünden toplu cesetler yakılmaya ve sanki o bedenler bir zamanlarda olsa canlı değilmiş gibi Choi vadilerinden aşağı atılmaya başlanmıştı.

Yunho daha fazla geç gelseydi her şeyin çoktan bitmiş olacağının farkındalığıyla arkasındaki devasa orduyla gemi güvertesinden aşağı atladı. Şüpheleri doğru çıkmamış, Jeong ailesine itaat eden hemen hemen bütün krallıkları liderliği altında toplamayı başarmıştı. Buna henüz kendisi bile inanamıyordu. Yaptığı şey kalbinin en samimi tarafını göstermek ve kararlılıkla dik durmaktı. Ona başarıyı getiren de bu olmuştu zaten.

Asıl savaş alanından çok uzaktaydı, bu yüzden hiçbir tanıdık yüz göremiyordu. Mingi'nin iyi olmasını umarak, "İlerlemeliyiz!" dedi. İnsanlara emir vermeye alışık olmadığı için kimi zaman yalpalıyordu fakat getirdiği bu ordu kendisi için, Jeong ailesine verdikleri yeminler için buradaydı ve onları adam gibi yönetmeliydi. "Kim size engel olmaya çalışırsa onu öldürün. Prenslerin durumlarıyla ilgili bir haber öğrenirseniz bana haber verin."

Gemilerdeki askerler hızlıca karaya inmeye başladı. Bazıları etraftaki yaralıları gemiye taşıyıp müdahalede bulunurken bazılarıysa çoktan savaşa girişmişti. Ada krallıkları savaş yanlısı olmayıp kendi hallerinde takılmalarıyla bilinirdi ama Yunho onların yardım etme isteğiyle yanıp tutuştuklarını bildiğinden ekibine güveniyordu.

Artık savaşa başka krallar, genaraller ve prensler de katılmıştı. Etraf tam bir curcunaydı. Choi Sarayı'na giden düzlüğe girildiğinde yerde yatan cesetlerin sayısı artıyor, çığlık sesleri yükseliyordu. Yunho içinden herkesin iyi olması için dua edip gözünü kararttı ve savaş meydanına daldı. Asker kalabalığı liderlerini izledi.

"Yunho başardı." Jongho kısık nefeslerinin arasında yorgun argın konuşarak Yeosang'a baktı. Etraflarını saran düşmanlardan yeni kurtulmuşlar ve Yunho'nun aniden çıkıp gelişinin düşmanlara verdiği şaşkınlıktan yararlanarak soluklanmaya az da olsa vakit bulmuşlardı. Sevdiği kişinin herhangi bir hasar almadan yanında oluşu Jongho'nun savaşmak için katılaştırdığı kalbine serinlik vermişti. "Artık bu savaşı kazanacağımıza olan umutlarımı yükseltiyorum."

İpeksi saçları ve beyaz teni çamur ve kanla kaplanmasına rağmen hala perileri anımsatan Yeosang, "Ben bu umudu hep besliyordum," diyerek tebessüm etti. "Nedenini sorarsanız General, bütün krallığımız asla ayrılmayacak bir aile. Birbirimize güvendik ve bu güven boşa çıkmayacak."

"Bunu başka birisi söylese asla inanmazdım. Fakat siz söylediğiniz için sözünüze güvenmeyi tercih edeceğim prensim. Biliyorum, çoktan ne kadar yararlı olabileceğinizi gösterdiniz, ama lütfen dikkatli olun." Bu sözlerden sonra genç asker narin prense sıkı sıkı sarıldı. Onu kaybedebilme ihtimali bile rahatsız ediciydi. Bir süre öyle kalıp savaşın gerçekliğini unutmaya yaklaştıktan sonra kollarını geri çekti. "Tek kozumuz Yunho'nun ekibi değildi. Henüz ortaya çıkarmadığımız bir ordumuz daha var."

"Ordu mu?" Yeosang sarılmanın etkisiyle utanmışken generalin söyledikleriyle kafasını kaldırıp ona bakmıştı. Savaş başlamadan önce yapılan toplantıların bir çoğuna katılmasına izin verilmediği için planlar hakkında pek bir bilgisi yoktu.

Jongho hafifçe kafasını sallayıp arkasına baktı. İkiz Kuleler'in görkemli vücudu gökyüzünü delermişçesine kükrüyordu sanki. "Saraya yaklaştıkları an sadece uçurum tanrısı olarak bildikleri İkiz Kuleler'den hiç şüphelenmeyecekler ama onları orada bir sürpriz bekliyor. Kafalarına kayalar düşünce ve bedenleri ok yağmuruna tutulunca bakalım hala bizi yenebileceklerini sanacaklar mı..."

Kingdom Diary // WooSanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin