20 ~ Kuvvetlenen Hisler

1.2K 189 350
                                    


İkiz Kuleler Zindanları, Saat 12.50

Dışarda buram buram yanan ışınlarıyla sokağa çıkanları terlemekten bezdiren güneş, devasa yapının incecik camlarından içeri girmeye çekiniyor gibiydi. Etraf gölgelerle ve korkutucu tıkırtılarla doluydu.

Nadiren sönen meşaleler dün saray muhafızları tarafından söndürülmüştü. Zar zor aydınlanan koridorların pencereye sahip olmayanları zifiri karanlığa kendini bırakmış, farelerin bile girmeyeceği kadar yalnızlaşmıştı.

Wooyoung ve San yan yana yürüyordu. Beraberlerinde kimseyi getirmemişlerdi. Her birisinin elindeki meşale ateşi yüzlerini aydınlatıyor, hem meraklı hem de kızgın gözlerini parlatıyordu.

"Burayı hiç özlememişim." dedi Wooyoung, tozlu duvarlara ve basık havanın kokusuna burun kıvırarak. "Kaç gün kalmıştım? Seonghwa'nın yemek getirmesi sağ olsun çok zor geçmemişti ama geçmişe bakıp düşününce aynı şeyi bir daha deneyimlemek istemezdim. İkiz Kuleler söylendiği kadar ürkütücü gerçekten."

"Geçmişi bilerek mi yüzüme vuruyorsun yoksa hazır yatağa kadar gitmişken işimiz yarım kaldığı için rahatsız olup sinirini benden mi çıkarıyorsun?" diye sordu San. Koridorda ilerledikçe daha pis zindanların bulunduğu alana yaklaşıyordu.

Omuz silkip silik bir gülümsemeyle San'a bakan genç hırsız, "Belki de her ikisidir." diyerek ortanca prensin önüne geçti ve küf kokan yere doğru ilerledi. "Önce bir şu moruğu halledelim, yapamadıklarımızı yaparız elbet."

"Önce bir bana sorsaydın? Sadece prens değil, geçici de olsa Kral'ım ben. Unutma."

"Ah, lütfen kes sesini. Benden etkileniyorsun çünkü sana dünyanın en inanılmaz şeyiymişsin gibi bakmayan tek kişi benim. Yapmak istediklerim için illa izin mi istemem gerek?"

San kızarıp kaşlarını çattı. Meşalenin turuncu ışığı aniden değişen yüz ifadesini saklamakta pek başarılı olamamıştı. "Senden etkilendiğimi nereden çıkardın? Daha birkaç gün önce eli yüzü çamura batmış nankör bir hırsızdın!"

"İlk öpücüğünü ben aldığım için mi böyle kızarıp heyecanlanıyorsun Prens San?" diye sordu Wooyoung alayla. San'la yakınlaştıkları parti akşamından beri onunla dalga geçmeyi ve değişen ifadelerini izlemeyi daha çok sever olmuştu. Aşırı eğleniyordu.

Gelmeleri gereken noktaya vardıkları için Wooyoung'un alayla sorduğu soruyu görmezden gelip ciddi bir hale bürünen San, kilitli demir kapının önünde durdu ve meşalesini ileri uzatıp zindan odasını aydınlattı. "Az önce kıyameti koparan birine göre bir hayli sakin görünüyorsun."

Meşalenin ışığıyla olduğu yerde kıpırdanan ve aniden demir parmaklıklara yapışan yaşlı adamın gözleri fırıl fırıl dönüyordu. "Prens San, anlaşılan planım işe yaramış. Annenizle ilgili bir şeyler bildiğimi duyar duymaz hemen geldiniz, değil mi? Ah, Wooyoung da gelmiş."

"Selam moruk. Yıllar sonraki tanışmamız pek iyi olmadı ama merak etme, zaten hiç özlememiştim seni." Wooyoung yapmacık bir gülümsemeyle kapının önünde çömeldi ve yüzü gözü kir toprak olmuş yaşlıya acıyormuş gibi baktı. "İkiz Kuleler senin gibi görmüş geçirmiş bir şerefsizi bile korkutmuş anlaşılan. Dua et de uçuruma açılan pencereli bir zindana attırmadık seni."

Yaşlı adam karşı çıkamadı çünkü hayatında hiç bu kadar korkutucu bir zindana düşmemişti. Tüyleri diken dikendi fakat ahlaksızlığından henüz bir şey kaybetmiş değildi. Yarısı dökülmüş dişleriyle gülümseyip, "Hiç düşünmeden intihar edeceğimi biliyordun çünkü." dedi. "Bence özlemişsin sen beni Wooyoung oğlum."

Kingdom Diary // WooSanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin