???, Saat 03,00Gecenin karanlığını çekilir yapan yıldızların parlaklığı altında rüzgarın uğultusu geziniyordu. Görünürde kayalardan ve dalları dengesiz gözüken ağaçlardan başka hiçbir şey yoktu.
Gün boyu koşmaktan dolayı yorgun düşmüş ve hızını azaltmış atların toynakları kum taneleriyle kaplanmıştı. Ay ışığı iri kahverengi gözlerini parlatıyordu.
Yola pek mutlu çıkmamış olan San arkadan ilerleyen Wooyoung'a baktı. Ardından bakışlarını genç hırsızın hemen arkasındakine yönlendirdi. "Onu bizimle getirmek gerçekten iyi bir fikir miydi?" diye sordu kaşları çatık bir haldeyken.
Wooyoung, Choi Sarayı'ndan ayrılmadan önce İkiz Kuleler'in en paslı parmaklıklarının arkasında çürümesi gereken yaşlı adamı da yanına almıştı. Tabii bu gerçekleşmeden önce San'la aralarında sesli bir tartışma yaşanmış, ortanca prensin öfkesi kendini ele vermişti.
Onun baştan beri bu fikre karşı çıktığının ve yaşlı adamı şans eseri denilebilecek bir halde yanında getirebildiğinin farkında olan Wooyoung, "Güven bana." dedi. "Bu moruk Min Krallığı'na bedava giriş biletimiz."
Ağzı bir bezle sıkı sıkıya bağlanmış yaşlı adamdan birkaç homurtu duyuldu. San bir gözü toprağa bakan adama ters ters baktıktan sonra iç çekti ve atını yavaşlattı. Artık Wooyoung'un atıyla yan yana sürüyordu kendi atını.
"Zar zor kazandığın güvenimi boşa harcayacak biri olmadığını biliyorum Wooyoung. Yine de bu buruşuğun bizi böyle ıssız bir yola sokmuş olması içimi rahatsız ediyor."
"Asıl gizlilik böyle olur hayatım. Gelen geçenin izini bıraktığı ana yoldan gidemezdik. Dikkat çekmeyecek bir gemi bulup su yoluyla ilerlemek ise neredeyse imkansız. Min ailesinin donanmaları çok güçlü. Mecburen sadece böyle sinsi yılanların bildiği bir yolu tercih edecektik."
"Bahsettiğim şey de bu sinsi yılana biraz fazla bel bağladığımız..." Gece rüzgarı San'ın siyah saçlarını usulca havalandırdı. "Ayrıca... hayatım mı? Gerçekten mi? Böyle bir kelimeyi senden duymak çok tiksindirici."
Wooyoung'un kahkahası etraftaki sessizliğe renk kattı. San'la bu tarz konuşmalar yapabilecek kadar yakınlaşmalarına bayılıyordu. "Hadi ama, bu hiç hoş olmadı Prens San. Halbuki aramızda bir sürü şey yaşandı. Sana hayatım diye hitap ettiğim için neden bu kadar utandın?"
San'ın bir şey demeyip sadece kafasını sağa sola sallaması ve söylenip durması Wooyoung'u daha fazla güldürmüştü. Eğlence vakti bittiğinde, "Meraklanma," dedi Wooyoung. "Bu arkamdaki adam var ya, nerede hangi gizli delik var, hepsini bilir. Eğer herhangi bir ters hareketi olursa, gerçi eli kolu bağlı, onun işini şuracıkta bitiririm."
Genç hırsızın kendinden emin konuştuğu zamanlar hiçbir sorun çıkmayacağını geçmişte yaşananlar sayesinde biliyordu San. Bu yüzden her ne kadar içindeki kötü hissiyatı bastıramasa da ona birkez daha güvenmeye karar verdi.
Bu kısa sohbet sonrası San atını tekrardan önden sürmeye başladı. Çevreye aşina değildi belki ama karşılaşabileceği her türlü tehlikeye karşı tetikte olmak ve gerekirse acıyı göğüsleyen ilk kişi pozisyonuna geçmek istiyordu.
Atların toynaklarının sesi dışında bir şey duyulmuyordu ki bu garipti. Sabahtan beri çenesi durmak bilmeyen Wooyoung'un aniden konuşmayı kesmesi San'ı zor durumda bırakmıştı.
Çünkü onun konuşmasına ve ortamı neşelendirmesine çok fazla alışmıştı. Sevdiği sesi duymadığında yalnız hissediyordu. Hele ki böyle karanlık ve sessizlik dolu bir gecede...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kingdom Diary // WooSan
Fanfiction11. Choi kralının sefere çıkmak üzere ülkesinden ayrılmasının ardından taht, sınırlı bir süreliğine en acımasız prense yani San'a bırakılmıştı. Wooyoung ise ekmeğinin peşinde koşan sıradan bir köylüydü ve kim Kral kim değil, önemsemiyordu. Not : Bu...