Festival Öpücüğü

1.7K 174 37
                                    

Herkese İyi Okumalar....

*******

Yıldırım, şarap rengindeki kadife kostümüyle eski bir İtalyan kraliçesini andıran kadına baktı hayranlıkla. Kostümün cüretkâr göğüs dekoltesi kaymak teni daha bir açığa çıkarırken, kabarık eteğinin üzerindeki ince altın rengi sarmaşık desenleri adamın ellerini, kollarını, yüreğini bağlayan hayali sarmaşıkla aynıydı. İnce belinde altın bir zincir gevşekçe tutturulmuş ucu yere doğru serbest bırakılmıştı.

Uzun kızıl yelesi ihtişamlı bir topuzla toplanarak altın bir taçla süslenmişti, şanslı taç! Yıldırım şimdi o taç gibi dokunmak istedi kızıl saçlara. Gerdanında ki kan kırmızısı yakutla asaletini taçlandırışına gülümsedi. Kadın baştan ayağa şimdi ki zamana değil de yüzlerce yıl öncesine ait gibi görünüyordu. Ve adam sanki hırpani bir köle gibiydi kraliçesinin önünde diz çökmeyi bekleyen.

Oysa Yıldırım'da kadından farsızdı. Üzerinde göğsü yarıya kadar açık beyaz, yakaları dantel işlemeli bol bir gömlek vardı. Gömleğin dantel kol ağızları şarap rengi kadife ceketin altından çıkmıştı. Siyah pantolonu ve altındaki çizmeleri ile Çingene bir prens gibiydi Yıldırım. Gönül çelen, aşk vadeden ve tehlike kokan. Omuzlarına kadar uzanan dalgalı siyah saçları kırmızı kadife bir kumaşla bağlanarak Çingene görüntüsü desteklenmişti.

Kadının güzel yüzüne doğru büyük ve gösterişli maskeyi kaldırışını huşu içinde izledi. "Bunu biri bağlayabilir mi?" diye İngilizce olarak kuaföre seslendi Gülcihan. Yıldırım herkesten önce atılarak "Ver bana" dedi. Kadının arkasına geçip maskenin kalın iplerini dikkatle bağladı. Boynunda ki saçlarının dibinden omzuna doğru inen yanığı gördüğünde yüreği ezildi. Aynı zamanda teninden yayılan misk kokusuyla gözleri kapanıverdi. Hem hüzün hem arzu aynı anda aynı ruhta nasıl barınabiliyor anlamıyordu genç adam? Gülcihan'la en son şeviştikleri günden sonra hiçbir kadına dokunmayan oruçlu bedeni çıldırıyordu bu koku ve bu yakınlıktan. "Çok güzel oldun Gülcihan" dedi, ne dediğinin farkına bile varmadan.

"Teşekkür ederim" Ahh... Gülcihan neler olduğunu anlamak istemiyordu, bu akşam her şey bir başka şeye evriliyordu adeta. Aptal değildi genç kadın, adamın tavırlarındaki değişimleri geçen iki ayda hissetmişti, ilk tanıştığı Yıldırım'dı şimdi arkasında boynuna doğru ılık nefesini salan. Başta bundan korksa da inkâr etmeyi tercih ederek yanlış anladığına yoruyordu hep. Belki de şehrin büyülü atmosferiydi onu böyle hissettiren. "Çıkıyor muyuz?" dedi arkasında bekleyen adamdan uzaklaşmak için bir adım öne atarken.

"Maalesef kral henüz hazır değil" Gülcihan güzel bir kahkaha attı. "Nerede o yüce kral?"

"Buradayım. Ağabey ya hem beni alet ediyorsun pis çıkarlarına hem de dalga geçiyorsun. Alacağın olsun valla."

"Hadi lan çakma kral. İki saattir heyecanla hazırlanan ben miyim? Oğlum beyaz peruk taktın kafana lüzumsuz herif." Yıldırım, Davut'un gülerek boynuna taktığı kısa kumaşı düzeltişini izledi kırıkça. Oğlu, aslan parçası tekerlikli sandalyeye mahkum kaldığından beri ilk defa istekle bir şey yapıyordu. Yüzü gerçekten gülüyordu. "Ulan âlemden biri görse bizi yeminle tefe koyar madara ederler Davut."

"Onun için koca koca maskeler takıyoruz ya ağabey, tanınmamak için." Davut'un kara gözlerindeki ışıltıyla gülümsedi genç adam. Kadının şen şakrak "Bu festivalin geçmişini biliyor musunuz?" deyişine gülümsedi. Biliyordu Yıldırım ama yine de "Bilmiyorum, nasılmış?" dedi.

"Veba çok yaygınmış Venedik'te. Hatta rivayete göre şehrin neredeyse yarısından çoğu ölmüş. Hayatta kalanlarda ölenlerin arasında dolaşan doktorların yüzlerini tamamen kapatan maskeleri görmüşler. Halk hem vebadan korunabilmek için, hem de yüzlerinde oluşan yaraları saklamak için ilk maskelerini takmışlar. Cenaze törenlerinde, günlük hayatlarında hapis oldukları o çirkin maskeleri güzelleştirmek istemişler başta. Hastalık bittikten sonra ailelerinin ölüm yıl dönümlerinde mezarlara giderken yine takmaya başlamışlar maskelerini. Sonra bu gelenek olmuş, ardından festivale dönüşmüş."

Gülcihan (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin