Davut "Anne! Baba!" diye bağırarak evde gezinen çocuğu havaya doğru fırlatıp tuttu. Çocuğun çığlığı ve kahkahası ile o da gülümsedi. "Anne ile babanın işi var aslan parçası, şimdi barışıyorlar." sinsi gülücüğü "Annem kalsın!" sözleri ile mahzunca bakışların altında soldu.
"Evet anne babayla barışıyor, artık anne bir daha hiç gitmeyecek." Küçük çocuk elleriyle alkış yaparken, kendi kurnazlığına gülümsedi Davut yeniden. O kızıl keçiye ağabeyinin burada olduğunu söyleseydi gelmezdi biliyordu. Küçük, tatlı bir yalan ve!
Gözleri üst katın merdivenlerine giderken sırıtmasını engelleyemiyordu Davut. Saatlerdir inmemişti aşağı Gülcihan, tabii ağabeyi de. Gerçi bağırış seslerini işitmişti saatler önce ama neyse, sonunda tatlı bir skut vardı evde.
"Oh bee! Hadi bakalım en azından bu ikinci şansınızı güzel değerlendirin" diye mırıldanırken kucağındaki çocukla mutfağa yöneldi. Epey geç olmuştu, akşam yemeği faslı çoktan geçmiş, hatta Atlas Efe'nin uyku saati bile gelmişti.
Eline uzatılan ılık sütü çocuğun dudaklarına götürdü Davut. Atlas Efe'nin yeni alışkanlıklarından biriydi uyumadan önce ılık süt içmek. Annesi öyle alıştırıyordu. Sonunda üst kata çıkarken olabildiğince sessizdi adımları ağabeyi ve Gülcihan'ın yatak odasının önünden geçerken. Çocuğu yatağına yatırdı ve uyumasını bekledi. Sonunda derin bir nefes çekti, kesinlikle bu kızıl cadı evlerindeyse yuva oluyordu bu taş duvarlar. Bu yüzden Gülcihan kalmalıydı ağabeyiyle, hepsinin mutluluğu o kızın avuçlarındaydı. Hatta belki de en çok yatağında yatan şu sabinin mutluluğu...
********
Yıldırım çevresini saran adamlara baktı öfkeyle. Haftalardır yine bir yabancıya dönüşen kadının hırsını şimdi bunlardan çıkarmak en iyisiydi belki de. Ulan aklına geldikçe deliriyordu adeta. Sabah uyandığında yatağın diğer yanı doluydu ama kadın yoktu. Kadının yerinde alelade bir not 'Her şey için teşekkürler. Güzel geceydi.'
Yıldırım kendini kullanılmış gibi hissetmekten alamamıştı kendini. Neydi şimdi bu?
Evet tamda düşündüğü gibi olmuştu, dayısı ona her zaman ne derdi, 'kimseyi affetme yoksa seni ağır sikerler!' Affetmişti Gülcihan'ı ama tam da o yaşlı bunağın dediği gibi olmuştu her şey. Ağrına gidiyordu artık yaşadıkları, yaşayamadıkları; dünyadan bezmişti, ruhu yüz yaşını yaşayan bir adamın yılgınlığına sahipti. Dört hafta önce yaşadıklarını artık hatırlamak bile istemiyordu, bu kez gerçekten bitmişti Gülcihan kalbinde.
"Ben o deniz yolu için kaç yiğidimi toprağa verdim haberiniz var mı lan?! Topunuzu yakarım Allah'ıma kitabıma!"
"Olmuyor böyle Yıldırım, her seferinde bir maraz çıkarıyorsun!"
"Sikimde değil, kuralları dedim size ama dinlemiyorsanız siz bilirsiniz. Savaş istiyorsanız hodri meydan, hepinizi silerim bilirsin beni Burhan!" yaşlı adam kurnazca gülümsedi ve diğerlerine baktı. "Deniz yolunun yönetimini bize vermen için sana karşı çıkamayacağın bir teklifimiz var Yıldırım. Önce bir dinle istersen?"
Yıldırım'ın burun kanatları genişledi yine öfkeli bir solukla. Umurunda değildi hiçbir şey, istedikleri teklifi yapsınlar vermeyecekti kendisine ait bir iğnesini bile. Yinede tek kaşını kaldırıp yaşlı adama baktı 'konuş' dercesine. "On milyon dolar."
"Ben sana vereyim o parayı, tüm işlerini bana devret çek git." Adamlar şaşkınlıkla baktıkları Yıldırım'la dondular. Artık pes edip tek yapabilecekleri şeyi yapmaya karar verdi büyük çoğunluk. Zor olacaktı Cansız'ı yıkmak ama başka bir seçenekleri kalmamıştı. On iki adamdan sekizi silahlarını çektiklerinde Yıldırım kahkahalarla gülüyordu. "Sahiden mi? Ben buradan ölü çıkacağım, siz hayatta mı kalacaksınız? Hepiniz inanıyor musunuz bunun öyle kolay olacağına?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülcihan (BİTTİ)
RomanceKimi yaktığından habersiz âmâ bir ateş. Gözleri ile değil yüreği ile görür aşkı. Her seste bir yıldırım çığlığı bekler "Gülcihan" diyen. Kime yandığından habersiz bir yürek, Yıldırım. Her soluğuna hapsettiği isim yasak olsa da diline, usulca ama çığ...