Küçük Bir Masal

5.9K 250 28
                                    

Kollarımdaki kızın çıplak bedenini hiç bırakmak istemeyerek daha çok çektim göğsüme, bir kor gibi düşmüştü içime. Hem de ne kor; bir çift üzüm salkımı göz, lakin yeşili bile alev alev öfkesi geldiğinde. Şairin dediği gibi; bir kızıl goncaya benzeyen dudağı ve alevleri bile ehlileştirecek saçları.

Gülcihan...

Benim günahkâr meleğim, kor salkımlı kadınım, şimdi göğsümde çocukluğunda dinleyemediği masallarını istiyor benden her gece. Koskoca adam olan ben sırf ona masal anlatabilmek için çocuk kitapları okuyordum gizlice, ona aşık olduğumu anladığım günden beri. Âlemden biri görse hâlimi; kıs kıs güler madara ederdi beni ama umurumda bile değil doğrusu. "Gülcihan'ım bu gün sana kimselerin bilmediği bir masal anlatayım mı?" diye fısıldadım kulağına.

"Hiç dinlemediğim bir masal mı?" sesi bile uyku mahmurluğunu öyle sevecen dile getiriyor ki iyi ki diyorum, iyi ki onu alıp getirmişim bataklığın dibi olan o lanetli gemiden.

"Evet."

"İçinde Yıldırım'da var mı?"

"Yok ama için de Gülcihan var."

"Neden?"

"Çünkü içinde Yıldırım'ın olduğu masallar karanlık ormanlarla başlar, acıyla biter."

"O zaman istemem Yıldırım'sız hiçbir masalı. Gülcihan varsa masalda, Yıldırım'da olmalı." İnanılmaz bir huzur sardı yüreğimi yanacağını bilese de Yıldırım'ı isteyen bu kızın sözleriyle. Yine de olmaz, olamayız ama ona şimdilik bunu anlatmak demek bir kez daha onu ağlatmak demek. O halde başladım kendi uydurduğum o masala.

Ahh nereden bilebilirdim ki kendi uydurduğum bu masala gönlümü kaptıracağımı...

********

"Çok uzun zamanlar önce, ama o kadar uzun zaman ki henüz Havva ile Adem Cennette yaşıyorlarmış. Dünya da ise büyük ormanlar, bulutlar, denizler ve hayvanlar dışında hiç canlı yokmuş. Dünya; para hırsı, tembellik, aç gözlülük gibi duygularla hiç kirlenmemiş o zamanlar.

O tertemiz dünyanın sadece peri misafirleri olurmuş. Allah'ın yarattığı bu ilahi güzellikteki dünyayı dolaşırlar, ama muhakkak kendi diyarlarına dönerlermiş vakti geldiğinde. Bir gün güzelliği ile doğa anayı bile kendisine hayran bırakan bir peri gelmiş dünyaya. Ne var ki o bile bu dünyanın güzelliğinin, kendi güzelliğinden katbekat olduğunu fark etmiş. Gitmek istememiş bu diyardan, lakin kalamazmışta.

Düşünmüş düşünmüş bir yol aramış bu güzel dünyada yaşayabileceği. Sonunda tüm imkânsızlıklarına rağmen bir yol bulmuş. Kendinden bir parçayı burada bırakabilirmiş, o zaman nerede olursa olsun o parçası dünyada kalabilecekmiş.

Saçlarından kestiği bir tutamı toprağın üzerine bırakmış ve üzerine birkaç damla gözyaşı dökmüş. Sihirli gümüşi saçı içine sevgiyle çekip sarıp sarmalayan doğa ana, saçın olduğu yerden güzel peri gibi gümüş renginde, parlak bir gülün filiz vermesini sağlamış. Gül o kadar güzelmiş ki bütün canlılar onun kokusuna çok uzak diyarlardan gelmeye başlamışlar büyülenmiş gibi.

Asla hiç biri zarar vermeden hayranlıkla bakıyor, kokusunu derinden hissedip başka diyarlara götürüyorlarmış. Güzel peri ise bundan oldukça mutluymuş çünkü bu gül sayesinde kendini dünyada hissediyormuş. Zamanla tek bir gül olan bu güzel kokulu bitki çoğalmış çoğalmış ve güzel, gümüş rengi bir gül tarlasına dönüşmüş.

Lakin bir gün ilk açan gülün yaprağından bir tohum düşmüş toprağa minicik bir su damlası içinde. Bu tohum dünyada daha önce var olmayan bir şeye dönüşmüş. Bunu gören peri, "Bu benim dünyaya olan hislerimin adı" demiş.

Gülcihan (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin