Medya Lara Fabrian (Je T'aime)
Canlar, çok uzun bir bölümle geldim bu gece sizlere. hepinize iyi okumalar
Ya gözünüzü seveyim iyi kötü bol bol yorum yapın. Yolu bulmak siz olmazsanız zor benim için. Hepinizi çok çok öpüyorum
*************
Sonunda Çetin'in ısrarıyla girdiği barda çevresine bakınırken canı iyice darlanmıştı. Atlas Efe yine hastaydı, bir türlü iyileşemiyordu küçük, zoraki oğlu. Gözleri dışında gittikçe annesinin kopyası olmaya başlamıştı ufaklık ve ne yazık ki onun kadar hasta. İşlerin yoğunluğu ise o küçük bebeğe doğru düzgün zaman ayırmasına izin vermiyordu.
Siktir!
İşte en çok korktuğu oluyor ve Yıldırım'da babası gibi adi herifin bir olup çıkıyordu. Onun gibilere evlat ne gerekti ki? Yıldırım ve babası gibiler çocuklarına sahip çıkamazlardı ama Canan gibi deli kadınlara anlatılmıyordu bu gerçek. Evet çocuğunu öldürmeye çalışmıyordu, ama ilgilenmiyordu da hasta oğluyla. Vicdan azabı duymuyordu, suçluluk duygusu ise sadece babasına bu kadar benzerliğinden sebepti. Sorunluydu Alıcı soyundan gelen tüm erkekler, sevme özürlü yaratılıyorlardı belki de. Zira bunun en büyük kanıtı babası, Çetin ve kendisi değil miydi?
Önüne bırakılan kırmızı şarabı yudumlarken gözleri çevreyi bir kez daha taradı. Bu güzel mekâna gözünü dikeli çok uzun zaman oluyordu ve küçük Nasurlu'yla fena restleşmişti bu yüzden. İnatçı piç neredeyse elinden kapıyordu burayı ama ne olduysa son dakika herifin elinden almıştı Hara'yı.
Zenginlerin, zengin avcısı erkek ve kadınların gözde mekânı, koskoca Güler'lerin son kalesi Hara!
Çok güzel yerdi gerçekten, kapıdan çıkar çıkmaz gece gündüz insanı selamlayan deniz sadece bir cadde uzağındaydı. Evet bunun gibi birçok mekan vardı ama Hara başkaydı, Hara genç adamın, Nasurlu ailesine karşı ilk zaferiydi. Pahalı takımının içindeki bir genç dikkatini çektiğinde gülümsedi. Anlaşılan yeni av mevsimi başlamıştı Yusuf yüzlü Mert için. Az ötede duran kızla gülümsemesi silindi yüzünden. Ne işi vardı yine bu kızın burada?
"Çetin, Nevruz değil mi şu kırmızı elbiseli." Yüksek ses yüzünden bağırdığında yanında kollarını bedenine sarmış, okşayan kız irkildi. Geri çekilince itti kızı üzerinden tamamen. Nefret ediyordu yılışık kadınlardan. Kokuları bile kendilerine ait değildi. Kaç erkeğin koynuna girdilerse hepsinin kokusu siniyordu tenlerine.
"O gerçekten. Çocuklara o kadar dedim sokmayın bu torbacıyı buraya diye ama..." hâlâ konuşan adam, Yıldırım'ın öfkeli gri gözlerinde gördükleriyle sustu ve eğdi başını. "Ulan bu kadar küçük ayak işlerini bile ben yapacaksam senin ne işin var benim yanımda?!"
"Abi..."
"Kes! Getir bakalım şu yosmayı!" Çetin ilkin yanındaki adamlara yöneldi lakin sonra ne adamın ne istediğini anlayınca gerisin geri kıza yöneldi. Kafir gülüşüyle bile çok güzeldi ama sakattı. Ağabeyi narkotik şube amiriydi, bu ise ağabeyine inat torbacı olmuştu. Temiz mekân olmazdı buralar, en temizinde bile bir iki müdavim torbacısı olurdu. Göz yumulurdu böyle şeylere zira müşterilerin bir kısmı da onların ayağına gelir, gelirken yeni yemler getirirlerdi ama Nevruz olmazdı. Nevruz tehlikeydi.
Kolundan sürüklenerek getirilen kızı tam Yıldırım'ın karşısına fırlattı Çetin. Elbisenin yok denecek kadar kısa olan eteği daha da yukarı kalkınca kadınlığı gözler önüne serildi lakin hatunun umuru değildi. Zira umurunda olsa çamaşır giyerdi. Masum kehribar rengi bakışları yine yüzünde, kıpkırmızı dudağı ise sarkmış. Ağladı ağlayacak gibi duran güzel bir kız çocuğu edası vardı. Hani tanımasanız, bilmeseniz yaptıklarını, masumluğu ile adamı kandırır, sülalenizi siker atar kurnazlıkta biriydi Nevruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülcihan (BİTTİ)
Storie d'amoreKimi yaktığından habersiz âmâ bir ateş. Gözleri ile değil yüreği ile görür aşkı. Her seste bir yıldırım çığlığı bekler "Gülcihan" diyen. Kime yandığından habersiz bir yürek, Yıldırım. Her soluğuna hapsettiği isim yasak olsa da diline, usulca ama çığ...