Sarı sokak lambalarının aydınlattığı meydan, sokak şarkıcılarının enstrümanlarından sızan notalar. Yıldırım bir kez daha âşık olarak kapandı kadının dudaklarına bu güzel ve büyülü anda. Üstelik bu kez sihirli gözlerin sahibesi de karşılık vermişti. Derin öpüşmeleri "Ihhmmm ağabey?" diyen bir sesle kesintiye uğradı. Yıldırım, Gülcihan'ın dudaklarını bırakıp Davut'a döndü. "Biz de şimdi yemeğe gidiyorduk. Burada çok ünlü bir restoran varmış."
"Senin ben restoranına, boğazına..." derken
"Davut! Biz de sabahtan beri oteli bulmaya çalışıyorduk." Davut her şeyden habersiz ağabeyine baktı. Adamın öfkeli bakışları ile ne olduğunu anlamasa da "Haa... evet otel buradan çok uzak. Ne arıyorsunuz burada?" dedi.
"Dedim ya, Yıldırım cüzdanını unutmuş otelde, nasıl oluyorsa oteli de unuttu. Benim de çantamı çaldılar." Hüseyin utangaç bakışlarını Gülcihan'dan kaçırıp ağabeyine baktı. Üstelik kadının çantasını hâlâ sık sıkıya tutuyordu. "Tüh ya, bu şehirde pek öyle şeyler olmaz ama size denk gelmiş demek ki." Genç adam dişlerini sıkarak barkı Davut'a. Bu adam tek ayak üstünde kırk yalan atarken şimdi niye böyle saçmaladığını anlamıyordu. Daha fazla konuşmasına izin vermeden "Hadi kızıl bir şeyler yemeye gidelim" dedi, elinden tuttuğu kadını ayağa kaldırırken.
Bu kez elini çekmeye çalışmamasına güldü içten içe. Güvendiğini söylemişti, ama bir parça güvensizliğini de dile getirmişti. Olsun, o parçasını da zamanla inandıracaktı bir şekilde kendine. Aklına gelenle güldü, biraz acele ediyordu ama onu kendine bağlamanın ilk yolu buydu belki de.
"Bak burası her yiyeceğin en taze şekilde servis edilmesiyle meşhur biliyor musun? Balık mı istiyorsun, adamlar balık halinden en yeni tutulmuş balığı gönderiyorlar. Bu yüzden biraz fazla bekliyorsun ama çok lezzetli oluyor." Gülcihan şuan için sadece açlığını düşündüğünden, Davut'u dinlemiyordu bile. Burnuna nüfuz eden kokularda iyice acıkmıştı, yanında hissettiği adamın sessizliği ise şaşırtıyordu genç kadını. Bütün gün öyle çok konuşmuştu ki belki de kelimeleri tükenmişti. Neredeyse bir buçuk sene olmuştu onu tanıyalı ama sanki kabuğundan sıyrılmış gibiydi adam.
Doğru mu yapıyor, yoksa yine bir yanlışa mı yürüyordu bilmiyor ve korkuyordu bir kez daha. Yıldırım gibi adamların doğruları kendilerine has olurdu, Gülcihan o doğrulara uyum sağlayabilecek miydi? Yemeğini yerken gelen kırmızı şaraptan bir kadeh içti, içini yakan alkolle tiksindi ilkin, ama sonraki yudumu daha bir iyi hissettirmişti genç kadını.
Yıldırım şaşırsa da kadının bu haline, sessizce izlemekle yetindi. Oysa daha iki gün önce kokusundan bile tiksindiğini biliyordu. Belki de onu çok fazla zorlamış ve düşüncelerinden kaçış için içmeye karar vermişti. Yine de vazgeçmeyecekti, yine de Gülcihan onun olmalıydı yeniden.
Tatlılarda yenilikten sonra kalktıklarında sendeleyen kadını kucağına aldı. "Sen beni seyomusuuun?" dili dolanan kadının sorusu ile adımları duraksadı. Sevgiyi biliyordu adam. Oğlunu seviyordu, oğlu gibi gördüğü adamları da seviyordu ama Gülcihan'a duyduğu hisleri sevgi gibi değildi. Tutkuyla harmanlanmış aşktı bu hislerin adı. "Sana olan hislerimi sen bul" diye cevapladı kucağındaki kızıl meleği. Gülcihan'ın rahat tavırları, gülücüğü ile ödüllendirildi bu cevabı. "Sen beni seviyor musun peki?"
"Artık sevmiyorum." Bu cevapla yüzü düştü Yıldırım'ın. Sevmiyordu, belki de yol yakınken... yok şimdi değilse bile sevecekti. Hem daha önce adamı sevdiğini öfkeyle de olsa ağzından kaçırmıştı. Yine yeniden istemese bile sevecekti başka her yolu kapayacaktı genç kadına Yıldırım. Otele vardıklarında yine indirmedi kucağından Gülcihan'ı, odaya çıktığında kadının odası yerine kendi odasına girdi. Usulca, uyanmamasına dikkat ederek yatırdı yatağa, üzerindeki onu deli eden elbiseyi sıyırdı. Kendide soyunup kadının yanına uzandı, sol tarafta her şeyden habersizce uyuyan kadına döndü ve belinden tutup kendine çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülcihan (BİTTİ)
RomanceKimi yaktığından habersiz âmâ bir ateş. Gözleri ile değil yüreği ile görür aşkı. Her seste bir yıldırım çığlığı bekler "Gülcihan" diyen. Kime yandığından habersiz bir yürek, Yıldırım. Her soluğuna hapsettiği isim yasak olsa da diline, usulca ama çığ...