Bölüme çokça yorum istiyorum, hepinizi kocaman kocaman öpüyor bu kadın!
İyi Okumalar canolar.
********
Geceyi ölmeden atlatabilmek direniyordu genç adam. Bir elinde sigarası, diğerinde viski şişesi. Şişeyi kaldırıp büyük bir yudumun boğazından akışına izin verdi. Fonda tekrar tekrar dinlediği şarkı ile çelik grisi gözlerini yumdu. Erkek adam ağlar mı? Ağlamamalıydı ama şarkı Leylim ley dedikçe, Yıldırım'ın gözleri sulanıyordu. Dışarıda delicesine yağan yağmur bereketti belki ama adam şimdi hislerine tercüman olarak düşünüyordu bunu. Sarhoş olmalıydı, sarhoş olmalı ve yapması gerekeni yapabilmeliydi.
Biliyordu ayık kafayla ölse bile yapamazdı bunu. Sarsak bir şekilde elindeki şişeyi duvara çarptı. Kırılan cam barçalarına nefretle bakarken onu bırakma düşüncesi ölümünü getiren urganı ilmek ilmek örüyordu adeta. Yalpalayarak ulaştı kapıya, Davut bekliyordu ayakta, biliyordu ağabeyinin yapacağını. Önüne geçti "Yapma ağabey, kurban olayım hem kendine, hem o kıza kıyma."
"Arabayı hazırla!" Davut yüreği titreyerek baktı giden adamın ardından. Durduramayacaktı biliyordu ama denemeden eli kolu bağlı oturmak istememişti. "Ölür ağabey, bu kez onu sonsuza dek kaybedersin."
"Ben kaybetmem Davut, arabayı hazırla!"
Yukarı çıktı Yıldırım, öfke istiyordu ruhuna ama gelen sadece acıydı. Yatağında üzerinde gülkurusu ipek, askılı bir gecelikle uyuyan kızıl meleği izledi sessizce. Ne kadar da masumdu ama bir günah kadar da güzeldi. Titreyen parmakları kızıl saçları yastığına dökülen kadına uzandı ama o kızıllıkları okşamak yerine bileğine dolanıp doğrulttu yatağında. Kuş gibiydi uykusu, hemen açmıştı o yeşil gözlerini. "Ne oluyor?" derken telaşlıydı sesi.
"Kalk!" dedi kaba bir sesle "Kalk gidiyoruz."
Kendini kurtarmaya çalışan kadının çırpınışına izin vermeden ayağa kaldırıp sürüklemeye başladı. Duymamalıydı sesini, "Ne yapıyorsun Yıldırım? Nereye götürüyorsun beni?!" nidaları evi sarsmaya başlarken odalardaki ışıklar bir bir yanmaya başlıyordu. Atlas Efe uyanmadan çıkmaları gerekliydi ama çok geç kalmıştı. Küçük oğlu gözlerini ovuşturarak olanları anlamaya çalışıyordu. "Anne!" diyen uykulu sesi ile duraksar gibi oldu Yıldırım. Kollarındaki kadın hâlâ çırpınıyordu ama bırakmadı Yıldırım. Şimdi yapamazsa asla bir daha yapamazdı.
Sürükleyerek merdivenleri indirdiği kadını durdurdu ve dış kapıdan çıkardı. Yağmur hızını artırmış Yıldırım'ın sarhoşluğunun içine sızmaya çalışıyordu adeta. Durdu, kadının ağlayan gözlerine baktı. Hareket eden dudaklarını izledi. Ne diyor duymamak için çabalasa da "Affetmem seni Yıldırım, eğer aklımdaki şeyi yapıyorsan bir daha dönme sakın bana."
"Geleceksin..." dedi, mırıltısını duymayan kadının yüzüne bu kez haykırırcasına bağırdı. "Geleceksin! Bana yeniden geleceksin!"
Arabanın arka kapısını açıp kolundan tuttuğu kadını içine doğru ittirdi. Artık tek kelime etmediğini işittiğinde anladı Gülcihan'ın da anladığını. Diğer kapıdan içeri girdiğinde Davut vardı direksiyonda ve nereye gideceklerini biliyordu. Yine de hareket ettirmeden aracı arka koltukta oturan ağabeyine döndü yüzünü. Bakışları yalvarıyordu ama adam kapadı gözlerini.
Aklında dönüp duran şarkıyı mırıldanıyordu sarhoş dudakları.
Döndüm daldan kopan kuru yaprağa leylim ley
Seher yeli dağıt beni kır beni
Götür tozlarımı burdan uzağa
Yarım çıplak ayağına sür beni leylim ley
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülcihan (BİTTİ)
RomansaKimi yaktığından habersiz âmâ bir ateş. Gözleri ile değil yüreği ile görür aşkı. Her seste bir yıldırım çığlığı bekler "Gülcihan" diyen. Kime yandığından habersiz bir yürek, Yıldırım. Her soluğuna hapsettiği isim yasak olsa da diline, usulca ama çığ...