Düğün

1.5K 183 20
                                    


Yıldırım bir haftadır tutulduğu bu delikten sonunda çıktığında aklında sadece iki şey vardı. Biri geçtiği bir hafta boyunca hiçbir görüşmeye çıkmamasına rağmen bıkmadan usanmadan onu her gün ziyarete gelen kadın, diğeri alacağı intikam. Akan her damla kanın hesabını soracağını bilen Birlik üyeleri rahat durmamış, bir hafta da iki kez öldürmeye çalışmışlardı genç adamı. Yine de başarısızlıklarının sonucunu içerinden bile ödetmişti Yıldırım hepsine.

Üyelerden her birinin en sadık adamları şimdi toprağın altındaydı ve bu daha başlangıçtı. Yeminini zorla bozduranlar her kim olursa olsun bedelini en ağır şekilde ödeyeceklerdi. Kapıda adeta bir orduyla bekleyen Davut'a sımsıkı sarılırken araçta ki kadına göz ucuyla baktı. Uzak bakışlarına inat içinde titreyen yüreğine lanet ederek kadının yanına oturdu Yıldırım.

Gülcihan'ın kucağındaki kıpır kıpır oğlunu alıp bağrına basarken, Dijan'ı da çekti sol yanına. İki küçük çocuk Yıldırım'la oyuna tutuştuğu sıra adamın gözleri ister istemez kadının kızıl goncaları andıran dudaklarına kayıyordu.

Özlem ölümcül bir hastalık gibi sarıyordu iki ruhu da lakin adamın duruşunun sertliği, kadının umutlarını kırarken öfkesini tetikliyordu. "Davut, hanımefendiyi babasının evine bırakalım önce."

Gülcihan başı ile kendisini gösteren adamla dişlerini kenetledi. "Sonra Savaş'a gide..." Yıldırım'ın sözlerini "Gidemezsin!" diye tıslarcasına kesti Gülcihan. "Savaş'ı başka bir isimle özel bir hastanede tutuyoruz sen de biliyorsun. İçeriden yeni çıktın ama daha şimdiden düşmüşlerdir peşine. Adamı açık hedef haline getirmene izin veremem."

"Senden izin istemedim."

"Sen... sen...!" Ahh diyecek tek bir kelime zorluyordu dudaklarını 'Özledim seni' demek yerine öfkesine tutundu kadın. "Ya sen ne pislik bir adamsın! Kendi yaptıklarını ne çabuk unuttun!" deyiverdi.

"Yoo ben yaptıklarımı unutmadım, zira dili oyunları kadar zehirli birileri bana hiç unutturmuyor sağ olsun!"

"Sensin zehirli dil!" şimdi küçük sıkılı yumruğunu adamın yüzüne indirse içi soğurdu belki bir parça. Onun yerine cama döndürdü ay yüzünü, kızarak ve sulanan nazarlarını saklayabilmek için.

Ön koltukta umutsuzca oturan Davut ellerini başının arasına alırken ne yapacağını bilemiyordu bir türlü. "Yorgunum Gülcihan, uğraşamam hiç!" Ne yaparsa yapsın her planı bu iki inatçı yüzünden geri tepiyordu her defasında. Usulca ardını döndüğünde gördüğü resimle burukça gülümsedi genç adam.

"Uğraşma zaten!" Ağabeyi ve biricik aşkı burun buruna kavga ederken, Dijan ve Atlas Efe pür dikkat dinliyordu onları. Çocukların yüzlerinde ne olduğunu anlamayan ama işittiği seslerden rahatsız bir ifade vardı. İki inatçı keçinin yüzünde ise özlem, aşk ve öfke.

Bunlar kesinlikle bir arada kalabilecek gibi değildi ama Davut onları ayrıda düşünemiyordu ki. Öyle çok yakışıyorlardı ki birbirlerine, öfkeleri bile aynıydı adeta. Keşke Davut'un gözlerinde ir görebilselerdi kendilerini. "Ağabey çocuklar korkacak" dediği an iki öfkeli gözle derince yutkundu Davut. Neyse ki öfkelerine rağmen susmayı becerebilen ikili ile derin ve rahatlatıcı bir nefes aldı. Deliydi bunlar; vallahi hem deli hem âşık!

Gülcihan yol boyunca yan gözle izlediği adamın güçlü duruşundan ödün vermemesine sinir olurken bir kez daha âşık olmaktan alamıyordu kendini. İnat değil mi işte gitmiyor, bir hafta önce dediğini yapıyordu. Sakalları ve bıyığı arasında görünen yakut rengi dudaklara daldı gözleri. Özlemişti o dudaklardan tenine değen nefesi, şimdi oğlunun tombul yanağını seven parmakların bedeninde bıraktığı his, ahh onu da özlemişti.

Gülcihan (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin