Şarkı= Çağan Şengül (Küçüğüm)
İyi okumalar.
Annesi neredeydi? Niye gelmiyordu günlerdir bilmiyordu küçük kız ve çok çok korkuyordu artık. Sevcan teyzesi konuşurken duymuştu, annesi her yerde O'nu arıyormuş. Ya annesi bulamazsa Gülcihan'ı, ne olacaktı? Hem gitmesine de izin vermiyorlardı. O pis babaanne kadının dediklerine de inanmıyordu işte küçük kız. Annesi seviyordu kızını, gözleri görmese bile çok seviyordu. Damla annesi en çok kızını seviyordu, hep öyle söylüyordu annesi.
Hem hiç durmadan Gülcihan'ı hep öpen, hep sevdiğini söyleyen bir kadın nasıl olurda yalan söyleyebilirdi ki. Yalandı işte o yaşlı cadın söyledikleri, annesi çok seviyordu onu. Hatta Gülcihan'a, hiç tanımadığı babasının da onu ne kadar çok sevdiğini, ne kadar çok özlediğini kaç kere anlatmamış mıydı? Anlatmıştı işte! "İnanmayacağım pis babaanne kadına da, Sevcan ablaya da!" dedi kendi düşüncelerinin doğruluğuna sonuna kadar inanarak. İyi değil onlar, hiç biri iyi değildi. Sadece annesi iyiydi, bir de babası. Çok yakında gelecekler, Gülcihan'ı bu kötü insanların elinde bırakmayacaklardı, biliyordu küçük kız.
Sevcan'ın getirdiği tepsiye uzandığında istemeden ılık çorbanın içine girdi küçük parmakları. Ilık da olsa korktu yanmaktan. En büyük korkusuydu Gülcihan'ın yeniden aynı acıları yaşamak. Küçücük yüreğindeki en büyük ağırlıktı bir türlü aklından silinmeyen yangının izleri. İnce tiz sesin "Allah kahretsin seni aptal, ne yaptın!" demesi ile sindi yerinde. Karşısındaki acımasız kadının, küçük kızın parmaklarını örseleyerek çekiştirmesine tek tepkisi minik parmaklarını kurtarmak isteyerek çekiştirmesi oldu. Yine de Sevcan elini çekmek isteyen küçüğe "Doğru dur yoksa kırarım parmaklarını piç!" diyerek daha sert davrandı.
Piç ne demek biliyordu Gülcihan, yetimhanede ki ablalar da birbirlerine piç diyolardı. Piç kötü bi şeydi, çok kötü hem de. Bikere kendisi de kendinden büyük kızlardan birine demişti, ablalardan birine, çok dövmüştü Gülcihan'ı o ablası. O zamandan sonra bir daha kimseye 'piç' demedi küçük kız, çünkü canını çok yakmışlardı, saçını kazımışlardı hatta. Ne var ki onlar hep şey diyorlardı Gülcihan'a.
Şey... Kör piç.
Elini yeniden tepsiye uzattı ama artık tepsi yoktu. Sevcan ablası götürmüştü herhalde yemeği ama çok açtı küçük Gülcihan. Niye götürmüştü ki Sevcan ablası yemeği? Daha yememişti tek bir lokma bile. Oturduğu yataktan dikkatle indi, bu evi tanımıyordu minik elleri, ayakları ama açlığı galip gelmişti.
"Sevcan ablaaa!!! Sevcan abla yemeğimi yemedim ki ben!" Çok bağırdı Gülcihan ama yemeği bir türlü yeniden getirmedi Sevcan ablası. Kapıyı zorda olsa bulmuştu lakin yatağı hiç bulamayacağına emin olarak çöktü yere. Keşke annesi yanında olsaydı, o çok kızardı Sevcan'a, hem kendi elleriyle doyururdu kızının karınını. Kapının arkasına uzandı umutsuzca, uykusu da geldi ama karnı sürekli gurulduyor, acıyordu hatta.
Annesini hayal etti, çok güzel kokuyordu annesi. Ama Arzu annesi değil, Damla annesiydi çok güzel kokan. Hiç tanımadığı, duyumsamadığı bir kokuydu Damla annesinin sinesindeki koku, güven veren sıcaklık. Daha önce hiç duyumsamasa da bu kokunun şefkat ve sevgi olduğunu bir kez daha fısıldadı iç sesi.
Yakında, çok yakında Damla annesi gelip babasına götürecekti kızlarını, ama babaanne kadın saklıyordu Gülcihan'ı annesinden, ama niyen? Annesi en son geldiğinde saçlarını balıklı örgü yapmıştı, daha duran örgüsünü sevdi minik elleri, annesinin saçlarını okşadığını hayal ederek. Aslında Damla annesi demişti ki "Babanın saçlarını sevdiğini hayal et kızım." Şimdi annesini çok özledi ya onun gibi okşasa saçını, annesini hayal ettiği için babası kızmazdı herhalde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülcihan (BİTTİ)
RomanceKimi yaktığından habersiz âmâ bir ateş. Gözleri ile değil yüreği ile görür aşkı. Her seste bir yıldırım çığlığı bekler "Gülcihan" diyen. Kime yandığından habersiz bir yürek, Yıldırım. Her soluğuna hapsettiği isim yasak olsa da diline, usulca ama çığ...