Medya= Derya Bedavacı (Ama Geçecek)
*************
Gülcihan gözlerini açtığında yeni bir sabaha daha, değişmeyen karanlığıyla burukça gülümsedi. Elini öne doğru uzattı ve komodinin üzerindeki camsız saati kontrol etti. Şu yeni elektronik saatlerden almak istiyordu, konuşanlardan hani ama biraz pahalıydı. Yorgunca bedenini kaldırdı yataktan ve banyoya adımladı usulca. Elini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı, her sabah ki rutiniydi işte.
Üzerini giyindi, uyumlu giyinmek pek yapabildiği bir şey değildi, canı da istemiyordu zaten. Giydiklerini ters giymesin yeterdi. Neredeyse kalçalarının altına ulaşan düz kızıl saçlarını ördü, ucunu lastikle tutturdu. Buzdolabına uzandı parmakları; sütü buldu, bir yumurta, peynir neredeydi...?
Hah sonunda yumurtayı pişirdi, kahvaltısını yaptı. Akşama yemeği yoktu ama yarın izin günüydü, yarın birkaç kap yemek hazırlar koyardı dolaba ama öncesinde markete gitmesi şart gibiydi. Dolabı yokladığında sebze namına hiçbir şeyi kalmamıştı. Askından kabanını aldı, botlarını giydi ve eli şemsiyesine gitti. Bu gün İzmir yağışlıydı yine.
Kapısını kilitleyip önündeki beş basamağı indi, eli tırabzanlardaydı hâlâ. Çoktan alışmıştı bu eve, bu şehre ama içi kırıktı haksız sürgünü yüzünden.
Yürüme mesafesindeki kafeye ulaştığında yüzünde hala Ege'ye duyduğu hasretin hüznü, Yıldırım'a duyduğu öfkesi vardı. İki katlı bir kafede garson olarak çalışmaya başladığı günden beri yaptığını bir kez daha yaptı. Yüzüne sahte bir tebessüm oturttu, önlüğünü taktı, toz bezini aldı elinde. Sırası ile alt katın masalarını temizledi önce. Ardından dikkatle üst kata çıktı, orada ki masaları da bitirdi ve indi aşağı. Paspas işine bakan çocuk "Dikkat, paspasın kralı geliyor!" diye yüksek sesle yanından geçerken yolunun üstünde durduğunu düşünüp sağdaki masanın arkasına geçti.
Dışarıdaki camları da birinin sildiğini biliyordu Gülcihan ama yağmur çoktan başlamıştı bile. Yine de patron camlar konusunda tuvaletlerin temizliğinden daha takıntılıydı. Her gün yağmurda yağsa da o camlar silinirdi. "Gülcihan, bana bir kahve getir hemen!" İşte patron gelmişti. Önce şekersiz Türk kahvesini hazırladı patrona götürdü, sonra ufak ufak gelmeye başlayan müşterilerle ilgilenmeye başladı. Ezbere bildiği masaların arasından dolaşırken oldukça rahattı. Müşterilerde saygılıydı çoğunlukta kızıl saçlı bu kıza karşı.
Her gün gelen müdavimler özellikle Gülcihan'a hal hatır sormadan geçmezlerdi. Sessiz, gözleri görmeyen bu kızı kendilerince benimsiyor, seviyorlardı beklide. "Üçüncü masa Gülcihan" diyen Samet'le Gülcihan masaya yaklaştı. "Hoş geldiniz" dediğinde tanıdık sesle burukça gülümsedi. İşte kendisi gibi bu hayatta yapayalnız olan bir kadın daha. "Nasılsınız çocuğum?"
"Teşekkür ederim Yurdanur hanım, siz?"
"Yorgunum bu gün galiba." Yurdanur Hanım hep yorgundu, bunu söylemedi ama Gülcihan. Zira bedenen değildi Gülcihan ve Yurdanur gibi kadınların yorgunlukları. Ruhları ağrı içindeydi, nefes nefeseydi acıları, yalnızlıkları. "Bende kırığım bu gün biraz, havadan galiba."
"Belki de çocuğum. Kahvem hazır mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülcihan (BİTTİ)
RomanceKimi yaktığından habersiz âmâ bir ateş. Gözleri ile değil yüreği ile görür aşkı. Her seste bir yıldırım çığlığı bekler "Gülcihan" diyen. Kime yandığından habersiz bir yürek, Yıldırım. Her soluğuna hapsettiği isim yasak olsa da diline, usulca ama çığ...