Medya Tual=hüzün
İyi okumalar...
********
Gülcihan ağlayarak sarıldığında arkadaşının boynuna, tek isteğiydi bir su damlası olup denize karışmak. Vedat'ın söylediklerini yarım yamalak anlatırken can dostuna, korkuyordu onu masumluğuna inandıramamaktan. Utancından aklına zehir gibi çöreklenen, ruhunu bir darağacında sallandıran o aşk itirafından utanıyordu. Oysa bu utanç onun değildi ki! Vedat'ın utancıydı. "Bana inanıyor musun Ege? Yemin ederim ben bir şey yapmadım."
Ege yalvaran kıza baktı ve sımsıkı sarıldı. Biliyordu elbet, Gülcihan'ın tek suçu bu kadar güzel ve her şeyden habersiz oluşuydu. Ve genç adam yine biliyordu ki o kız asla bir başkasının, hele de bu bir başkası ablası ise asla aşkını elinden almazdı. Her şeyden önce Leyla'yı kaybetme korkusu değil, masumiyeti izin vermezdi buna. Birkaç gün önce olan olayda fark etmişti aslında Efe, adamın bakışlarında ki tutkulu, âşık ışıltıyı. "Gitmeliyim Ege, ne kadar uzağa olursa o kadar iyi." Diyen kızla kaşlarını çattı. "Deli misin kızım sen ne gitmesi? Okul bitmedi, elimizde beş kuruş para yok nereye, hangi parayla gideceksin Gülcihan?"
Doğru söylüyordu arkadaşı ama ablasının yüzüne bakamazdı. O halde ne yapacaktı peki? Burada kalsa Ege zaten öğrenci, annesi kocasından kalma bir emekli maaşını bile yetiremiyordu. Sadece bir iki gün kalsa, bir iş bulsa? Ama olmaz, delirmesine neden olabilecek o sözler durmadan kirletiyordu zihnini. 'Gülcihan ne olursa olsun çok seviyorum seni. Asla vazgeçmem senden güzelim!' Kesinlikle bu şehirde kalmak istemiyordu genç kız.
Seher'in zehirli sözleri yankılandı kulaklarında bu kez acımasızca. 'Babanın patronu yine haber salmış, oğlumla evlensin kızınız.' Olur muydu? Yapabilir miydi hiç tanımadığı, sevmediği bir adamla evliliği. Kaçış yolu bu olamazdı, olmasındı ne olur. Ablasının yaptıkları geldi hatırına. O eve ilk getirildiğinden beri sahip çıkmıştı kıza, ona bunu borçlu muydu gerçekten? Gözlerini son kez sildi, küçük bir çocuğu kaderine terk eden babasına, Arzu'ya ve Damla'ya lanet etti. İçlerinden en azından birisi sahip çıkabilseydi kıza bu halde olmayacaktı belki de.
Onlara kızsa da kendine acımasızdı, kendine öfkeliydi hiçbir zaman gerçekten sevilmediği için. Kendini cezalandırırdı her zaman ve bir parça saldırgandı Gülcihan ama yine sadece kendine. Bin kusuru, binlerce hasarı vardı bedeninde, ruhunda. Oysa ne kusurları aitti ona, ne hasarları. Hepsi başka başka kimliklerin ruhunda bıraktığı sancılardı.
"Ben gideyim Ege" dedi ve ayaklanırken. Genç adam "Bu gece burada kal Gülcihan. Şimdi kendi kendine verdiğin her karar zararına olacak be gülüm" dedi. Aslında gerçekten de eve gitmek istemiyordu kız.
O geceyi Ege'nin odasında sabaha kadar düşünerek geçirdi. Kader iki seçenek sunuyordu acımasızca, ikisi de karanlık bir labirente sokacaktı kızı, farkındaydı. Birisi sevmediği, hiç tanımadığı bir adamla evlenmek, diğeri ablasına gerçeği anlatıp belki onu da kaybetmek. Nasıl olurdu böyle bir şey anlam veremiyordu hâlâ. Daha birkaç gün önce Leyla, Vedat'la evlilik tarihlerini konuştuklarını söylemişti. Ne çok sevinmişti ablası için genç kız. Bencilliği sadece başkalarının çıkarlarına yapan kız bir kez daha ablasına olan vefa hissiyle hareket ediyordu.
Ertesi sabah kolejde dersi vardı. Daha doğrusu çocukların yarışmalar için çalışmaları. İki hafta sonraki yarışma için canla başla çalışıyordu öğrencileri. Dalgınca kapıdan çıkarken cüzdanını kontrol etti. Elli liranın üzerindeki noktaları okudu parmakları, dolmuşa bineceği için bozukluk arasa da tek kuruş bulamadı. Ege'nin annesi Didem teyzeye parayı bozdurmak istese, kadıncağız kalkar yol parasını kendi verirdi. Utandığından sessizce çıktı dışarı. Acele ile dolmuşa bindiğinde cüzdanında ki tek banknotu çıkarıp uzattı şoföre.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülcihan (BİTTİ)
RomanceKimi yaktığından habersiz âmâ bir ateş. Gözleri ile değil yüreği ile görür aşkı. Her seste bir yıldırım çığlığı bekler "Gülcihan" diyen. Kime yandığından habersiz bir yürek, Yıldırım. Her soluğuna hapsettiği isim yasak olsa da diline, usulca ama çığ...