|22 Bölüm: Meydan okuma|

321 43 12
                                    

"Adım Kyungsoo." dedi Kyungsoo yavaşça, kadın onun orada olduğunu fark etti mi diye merak ederek. "Artık güvendesin."

Cevap gelmedi.

Geri adım atıp dışarı çıkarak Jongin'e baktı.

"Tıbbi yardım gerekiyor."

"Yuta onu şifacımıza götürür."

Jongin yaklaştı ama yaralı, kanatlarını gördüğü anda inlemeye başladı, öyle bir kasılıp kaldı ki Kyungsoo kaslarını gevşetmek için kemiklerini kırmak gerekeceğini anladı.

"Hayır." Görüş açısını kapatmak için ortalarında dur­du. "Vampirlerden biri olmalı. Kanatsız."

Jongin'in dudağı çizgi gibi oldu, öfkeden mi, sabırsız­lıktan mı, Kyungsoo kestiremedi..

"Minhyuk'a gelmesini söyledim.Onun icabına bakacak."

Kyungsoo'nun kalbi dondu. "Yani onu öldürecek mi?"

"Belki de bunu merhamet sayar."

"Sen Tanrı değilsin ki o kararı veresin."

Jongin'in suratı sessizlik abidesiydi. "Sen olmadığın sürece ona hiç zarar gelmeyecek."

Kyungsoo satır arasındaki imayı çözdü.

"Peki, ben geri dö­nünce?"

"O zaman yaşayacak mı, ölecek mi karar vereceğim." dedi. "Mikrop kapmış olabilir, Kyungsoo. Test yapmak zorundayız. Eğer öyleyse, ölmek zorunda."

"Mikrop kapmak mı?" Kyungsoo kaşlarını çattı, sonra başını iki yana salladı. "Tamam, biliyorum, sonra."

"Evet. Zaman geçiyor." Jongin başını hafifçe sola doğ­ru kırdı. "Minhyuk geliyor, fakat koku izine tehdit teşkil et­mediği kesinleşene kadar yaklaşamaz. Kadını yalnız bırak,Yediler'imin liderinin şiddet ortasında kalmış masumlara karşı zafiyeti var."

Kyungsoo bu dolaylı iç rahatlatmasına karşılık başıyla onay­layıp öne eğildi.

"Minhyuk sana yardım edecek. Lütfen onunla git."

Kadın sallanmayı kesmedi ama artık o inilti sesini çı­karmıyordu, bedeni de o kadar kasılmış değildi. Kyungsoo, vampirin ona zarar vermeden onu dışarı çıkarması için
dua ederek tel örgüye doğru geri döndü ve diğer tarafa geçti.

"Çatıyı kontrol edebilir misin, Felix oradan mı hava­lanmış, herhangi bir iz var mı diye bakar mısın?"

Jongin başıyla onaylayıp uçarken Kyungsoo da binanın etrafında bir tur attı. Sonunda deponun sağ tarafında, tel örgüdeki ko­caman bir deliğin birkaç metre uzağında, Felix'in çıkış
noktasını buldu. Jongin'in tepeden onu takip ettiğinin bilincinde, de­liğin arasından geçip yan taraftaki yağlı el değmemiş boş­luğa adımını attı. Sanki Felix elini tepelerine sürmüş gibi,çimenlerin uçlarını kan kaplamıştı. Kyungsoo bir tüy buldu, çok güzel, kehribar rengi noktacıklarla parlayan, gümüşi gri bir tüydü. Tüyün narin güzelliği adeta deponun için­de gördüğü kan ve ıstıraba bir hakaretti, alay eder gibiydi.

Kyungsoo tüyü elinin içinde ezme dürtüsüyle savaşıp burnuna götürdü, Felix'in gerçek kokusunun yoğunluğunu içine çekti. O keskin asit oradaydı ama başka şeyler de vardı. Bir
metal tadı, kara bir bıçak. İnceltilmiş kan, diye düşündü Kyungsoo. Asit ve kan ve bir şey daha... güneş ışığını çağrıştı­ran bir şey. Kyungsoo ürperdi, tüyü cebine sokup devam etti. Koku otoparkın ortasında birden sona eriyordu.

"Siktir." Kyungsoo ellerini kalçasına koyup bir nefes alarak başmeleğe inmesini işaret etti. Jongin büyük bir zarafetle
yere indi.

"Felix uçmuş."

Angel's Blood||KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin