|34 Bölüm: Bir savaşçı düşmanın elinde yere düşmez|

265 38 2
                                    

Jongin üçüncü katın balkonuna çıktı, Kyungsoo'nun sözleri hâlâ kafasında capcanlıydı.

Artık biraz insansın.

Youngjae tam da bu sebeple Kyungsoo'yu öldürmesi için onu uyarmıştı. Jongin'in vurulmaya tepkisi, acı, kan, bu av­cının onun için tehlikeli olduğu inancını güçlendirmişti. Ama ya tehlikenin beraberinde başka şeyler, güce, yaşa bağışıklık da geliyorsa? Sonuçta Jongin, Sessizlik'ten çok daha çabuk uyanmıştı.
Wooyoung'un gelmesini beklerken Kyungsoo ile ilk tanıştığında nasıl biri olduğunu düşündü uzun uzun. Avcının zihnine cart diye girmiş, en ufak bir özen göstermeden onu terörize etmişti.

Tekrar böyle yapabilir miydi? Evet, diye düşündü, doğal iyiliğine dair yanılsamalar içinde değildi.

Aynı ha­reketi pekâlâ yapabilme becerisine sahipti. Ama yapmayı seçer miydi... işte can alıcı soru oradaydı.

Wooyoung yukarıdaki balkondan içeri girip onu mükemmel casus yapan tertemiz bir hareketle indi. "Yuta'yı burada görmeyi bekliyordum."

"Kyungsoo'nun başında nöbet tutuyor."

Jongin ona vam­pir şoför vermeyi tercih ederdi, fakat başka bir vampirin yakında bulunması, Felix'in izini sürme yeteneğine ketmvurabilirdi. O yüzden Kyungsoo arabayı kendi kullanıyor, Yuta tepesinde uçuyordu. Jongin melek ateşinden kavrul­muş kanadı yüzünden eve kapanmıştı; süratle iyileşiyordu ve uçabilirdi ama uçarsa yarayı azdırırdı ve Felix tekrar
meydana çıktığında iyi durumda olması lazımdı.

Kyungsoo günün büyük kısmında yoktu, Seul'unçe­şitli bölgelerini tarayıp temiz buldukça Jongin'i arayıp bilgi veriyordu. Jongin'in elinde bir sürü başka sorun
olmasına rağmen, garip bir şekilde fark etti ki... Kyungsoo'yu özlüyordu. Vampir avcısı, savaşçı ruhlu bu ölümlü, onun için önemli birisi olmuştu.

"Şimdi anlat."

"Tam düşündüğün gibi," dedi Wooyoung. "Youngjae ölüleri uyandırıyor."

Jongin nehirden gelen ıslaklık değmiş rüzgârın ısıran ferahlığını hissetti ve Youngjae  acaba kendisini biraz ölümlü yapacak insanı öldürmeseydi şimdiki hali gibi olur muy­du, diye merak etti.

"Emin misin?"

"Onları yerden kaldırdığını gördüm."

"Yaşıyorlar mı peki?" Jongin dönüp diğer meleğe bak­

Wooyoung'un gözlerinin dibinde derin bir tiksinti oluştu. "Ben buna yaşam demem ama bir kıvılcım, bir zamanlar her kimseler o kişiden bir yansıma oluyor."

Jongin'in düşündüğü her şeyden beterdi bu. "Bizim inandığımız gibi kukla değiller yani?"

"Hem öyleler hem de daha fazlası. Yürüyen, gören, işi­ten ama asla konuşmayan rezil mahlûklar. Sessizlikleri, gözlerinin içindeki çığlıklarda boğuluyor. Ne olduklarının farkındalar."

Bir başmeleğin ruhu bile, dehşetin soğuk elini hissede­bilirdi. "Ne kadar süre onları öyle tutabiliyor?"

"Yeniden doğanlar arasında gördüklerimden en yaşlısı bir yaşındaydı. İhtiyarlamaya başlamıştı, o kıvılcımı çoktan sönmüştü." Biraz durduktan sonra çoğunlukla yumu­şak başlı olan melek şöyle dedi, "Ruhlarının o kısmının
ölmesi bir nimet."

"Peki, Youngjae bu yeniden doğanlar üstünde tam kontro­le mi sahip?"

"Evet. Şimdilik, birisinin yeni bir oyuncakla oynaması gibi onlarla oynuyor. Ama günün birinde onları orduya çevirebilir."

Angel's Blood||KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin