Jongin, Seul banliyölerinden birinde, göze çarpmayan sıradan küçük bir evin dışında durup içinden Lonca Yöneticisini zekâsından dolayı alkışladı. Adam restore edilmiş, güzeller güzeli kumtaşı evini, etrafında yüzlerce başka ev bulunan bu küçük ahşap kulübe için terk etmişti.
Evi son derece sıradan görünüyordu ama Jongin buranın tam bir hisar olduğunun bilincindeydi. Aynı zamanda ikisi de deneyimli avcılar olan yöneticinin ve karısının, silahları her an ellerinin dibinde, vampirlere karşı tetikte durduklarının da farkındaydı.
Elbette vurabilmek için görmeleri gerekti.
Oysaki Jongin onların duyularının algılayabileceği biçimde orada değildi, çatı katı dairesinin balkonundan aşağı, soluk Seul ışıklarına atladığı anda görünmezlik büyüsüne bürünmüştü, gücünü hemen hemen tamamen toplamıştı. Uçuşu esnasında tamamen karanlık çökmüştü ve Jongin şimdi altın rengi parıldayan pencereye bakıyordu.
Işık. Sıcaklık. İllüzyon.
Önündeki görünüşe göre sıradan banliyö bahçesi, muhtemelen evin içinden aktif edilen bubi tuzakları gibi birbirine bağlı sensörlerle doluydu. Jongin gizli bir çıkışa götüren bir bodrum katı vardır diye tahmin etti, hiçbir avcı, ailesinin kapana kısılmasına izin vermezdi.
Jongin, Sessizlik'te olmasaydı, çok etkilenirdi. Güvenlik önlemleri müthişti, yüksek kıdemli bir vampiri çok iyi dışarıda tutardı, gerçi Minhyuk'u biraz zor. Minhyuk kaçın kurasıydı. Fakat Minhyuk bile olsa, bu silahlardan kaçmaya çalışmak zorunda kalırdı. Öte yandan Jongin, evin içine adımını atmak zorunda bile değildi.
Ama atmalısın, diye fısıldadı ilkel, sürüngen bir parçası, onlara dersini vermeli, kimsenin bir başmeleğin karşısında durup da kazanmadığını onlara öğretmelisin.
Jongin bu emri, şu anki duygusal durumunun soğuk mantığı çerçevesinde değerlendirip kenara itti. Lonca Yöneticisi akıllıydı, işini iyi yapıyordu. Onu öldürmek hiç mantıklı gelmedi Jongin'e; böylesi bir hareket sonucu Lonca birbirine girer, o karambolde kayda değer sayıda tatminsiz vampir efendisinden kaçmaya çalışırdı. Hatta bazıları başarılı bile olabilirdi, çünkü avcılar, yöneticilerinin ölümünün üzüntüsüyle etkili çalışamazdı. İnsanlar çok zayıftı maalesef.
Senin hükmettiklerin kaçamaz, diye fısıldadı Jongin'in sadece Sessiz'ken duyduğu o aynı ses.
Cesaret edemezler. Kimse sana itaatsizlik etmez, Heechul'den ibret aldıktan sonra
hele.Heechul artık başka bir yerlerdeydi ama vampir, Han nehrinde geçirdiği saatleri hiç unutmamış, hiç bir zaman da unutmayacaktı. Hafızasına dağlanmıştı kimsenin çekip de sağ çıkmaması gereken o acılar. Jongin, bir başka Sessizlik döneminde Heechul'e baktığını hatırladı.
Sessizlik'ten sonra yaptığı hareketten hiç memnun olmadığını anımsadı. Anılarına girdiğinde orada... pişmanlık
bulmuştu.Jongin çok ileri gitmişti.
Ne saçma bir fikir. Ne saçma bir his. O bir başmelekti.
Heechul ise ihanete yeltenmişti. Jongin'in verdiği ceza hakkaniyetliydi. Eğer Lonca Yöneticisi yoluna taş koyarsa, onun cezası da böyle hak edilmiş olurdu. Çocuğunu öldür, diye mırıldandı ses.
Gözünün önünde çocuğunu öldür.
Kyungsoo'nun önünde öldür.
******
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Angel's Blood||KaiSoo
FanfictionTehlikeli bir yakışıklılığa sahip Seul başmeleği Jongin, vampir avcısı Kyungsoo'ya bir iş teklifi etmişti.