Kyungsoo'nun içgüdüleri ona botundaki bıçağı kap, etrafa zarar ver, oradan çek git, diye bağırsa da, Kyungsoo kendini zorlayıp olduğu yerde kaldı. Gerçek şu ki, Jongin vücudundaki her bir kemiği teker teker kırmadan elli santim uzağa bile kaçamazdı.
Ona ihanet ettiği düşünülen bir vampire aynen öyle yapmıştı çünkü. Vampir, Han nehrinin ortasında bulunmuştu. Hâlâ hayattaydı.
Ve hâlâ çığlıklar atmaya çalışıyordu, "Hayır! Jongin, hayır!"
Fakat sesi çoktan çatlamış, çenesi ip gibi tendonların ucundan sarkıyor, aradaki etlerinde boşluklar görülüyordu. O sırada ava çıktığı için yurtdışında olan Kyungsoo, bu haberin videosunu izlemişti. Vampirin orada üç saat boyunca acı ve ıstırap içinde yattıktan sonra diğer melekler tarafından kaldırıldığını biliyordu. Seul'deki herkes, yok canım, ülkedeki herkes orada olduğunu biliyordu ama, Jongin damgası alnında kıpkırmızı parlarken kimse ona yardım eli uzatmaya cüret edememişti. Başmelek cezanın ibreti âlem olmasını, insanlara kim ve ne olduğunu hatırlatmak istemişti. İşe yaramıştı da.
Şimdiyse onun adını duyanın korkudan kanı çekiliyordu. Fakat Kyungsoo sinmedi, kimsenin karşısında sinmezdi. Babasının ona dizlerinin üstüne çöküp yalvar da, ondan sonra belki, ama belki, seni aileye geri kabul ederim, dediği gece bu kararı vermişti.
Kyungsoo, on yıldır babasıyla konuşmuyordu.
"Umurunda olmalı," dedi Jongin olağandışı sessizlikle.
Kyungsoo rahat bir oh çekip yığılmadı, havada hâlâ kötü bir hissin ağırlığı yüklüydü.
"Oyun oynamayı sevmem."
"Öğren." Jongin sandalyede arkasına yaslandı. "Sadece dürüstlük beklersen, çok kısa bir yaşam sürersin."
Kyungsoo tehlikenin şimdilik geçtiğini görüp zorla parmaklarını gevşetti. Kanın parmaklarına hızla tekrar akın etmesinin gücü son derece açılıydı.
"Dürüstlük bekliyorum demedim. İnsanlar yalan söyler. Vampirler yalan söyler.
Hatta..." Dilini tuttu."Elbette şimdi ketum olmaya kalkmayacaksın herhalde?"
Jongin'in eğlenen havası geri dönmüştü, ancak Kyungsoo'nun tenini jilet gibi kesen bir iğneleme de gizliydi. Kyungsoo, o mükemmel surata bakıp hayatında daha ölümcül bir şeyle tanışmayacağını anladı. Eğer onu memnun edemezse, Jongin eliyle bir sinek kovar gibi onu öldürüverirdi. Bu düşünce onu ne kadar sinir ederse etsin, Kyungsoo bunu aklından çıkarmasa iyi olacaktı.
"Bir testten geçmem gerektiğini mi söyledin?"
Tam o anda başmeleğin kanatları hafifçe oynayarak Kyungsoo'nun gözüne takıldı. Gerçekten çok güzellerdi ve Kyungsoo ister istemez kıskandı. Uçabilmek... ne kadar olağanüstü bir yetenekti.
Jongin, Kyungsoo'nun sol omzunun üstünden arkaya doğru bakıverdi. "Testten çok bir deney."
Kyungsoo arkasını dönmedi, dönmesine gerek yoktu. "Arkamda bir vampir var."
"Emin misin?" Jongin hiç istifini bozmadı.
Kyung arkasını dönme dürtüsüyle savaştı. "Evet."
Jongin başıyla onayladı. "Bak."
Kyungsoo hangisi daha kötü diye merak ederek duraksadı; bilmecemsi ve son derece sürprizlerle dolu bir başmeleğe mi, yoksa tanımadığı bir vampire mi sırtını dönmek. Sonunda merakı ağır bastı. Jongin'in yüzünde tatminkâr bir ifade oluşmuştu ve Kyungsoo bunun sebebini öğrenmezse çatlardı.
Kımıldanıp tüm bedeniyle yana döndü, böylece Jongin'i geniş bakış açısından kaybetmemiş oldu. Sonra arkasında dikilen iki... yaratığa baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Angel's Blood||KaiSoo
Hayran KurguTehlikeli bir yakışıklılığa sahip Seul başmeleği Jongin, vampir avcısı Kyungsoo'ya bir iş teklifi etmişti.