Bir saat sonra Kyunngsoo kollarını sandalyeye kenetleyen ipleri çekiştirdi. Tek becerebildiği ayak bileklerindeki ipleri sıkılaştırmak oldu. Domuz gibi bağlanmıştı. Fırına atılan bir domuz gibi bağlanmıştı! Elleri arkasına çekilip bağlıydı, sonra aynı ip aşağı doğru uzayıp bir ayak bileğini sağlamlaştırıp diğer ayak bileğinin etrafından dolanmıştı. Son dokunuş olarak da aynı ip tekrar el bileklerine ve beline sarılmıştı.
Kyungsoo yere devirme umudunun bile olmadığı, ağır bir sandalyeye son derece hünerli bir şekilde zincirlenmişti.
"Kan kokusu alabiliyorum, Kyungsoo," diye ağzını yaydı Minhyuk, tekrar içeri girip. "Kendini öldürtmeye mi çalışıyorsun?"
Kyungsoo, Minhyuk'un onu silahlarından mahrum ederken ne kadar keyif aldığını hatırlayarak vampire pis pis baktı. Kyungsoo yine de birkaç tekme savurabilmişti, sımsıkı bağlanmadan, Kule'nin üst katlarında küçük bir oturma odasına konulmadan önce kesikleri dezenfekte edilmişti.
"Neden kafayı bana taktın?" diye sordu Kyungsoo dümdüz.
Bildiği kadarıyla sadece melekler zihin
okuyabiliyordu ve bir avcının en güçlü silahının tesirini sabote etmeleri için hiçbir neden yoktu ama Kyungsoo işi şansa bırakamazdı."Dedim ya, sen her şeyi ilginç kılıyorsun." Minhyuk'un gözlerindeki nefret, Kyungsoo'nun yaptıklarından memnun olmadığını hatırlatıyordu. "Yaşayacaksın biliyorsun ki."
"Öyle mi?"
"En azından görevi tamamlayana kadar." Minhyuk ona dimdik bakıyordu.
Kyungsoo da gözlerini dikerek karşılık verdi. Minhyuk muhtemelen görevini en ufak ayrıntısına kadar biliyordu ama bilmiyorsa da, Kyungsoo'nun, boşboğazlık edip mezarını iyice derinleştirmeye hiç niyeti yoktu.
"Nefretinin bana ne kadar zevk verdiğini tahmin bile edemezsin."
Minhyuk tamamen doğruldu. "Aç mısın?"
Bu sıradan soru karşısında şaşıran Kyungsoo, vampirin kokusunun devam eden etkisini üstünden atmaya çalışarak bir saniye düşündü. "Açlıktan ölüyorum."
"O zaman besleneceksin."
Kyungsoo, onun bunu dile getiriş biçimine surat astı, vampir kapıdan çıkıp gözden kaybolurken hiçbir şey demedi. Minhyuk birkaç dakika sonra elinde dolu bir tabakla
geri döndü. Tabağın kapağını kaldırınca Kyungsoo bir çeşit beyaz sosta yüzen ızgara balık, yanında hafif sotelenmiş sebzeler ve taze patates gördü. Ağzı sulandı."Teşekkürler."
"Bir şey değil." Minhyuk başka bir sandalye çekip onun oturduğuyla aynı sandalye olmasına ve yerinden kıpırdatılamamasına rağmen rahatça karşısına getirdi. "Önce hangisinden istersin?"
Kyungsoo çenesini sıktı. "Beni beslemene izin vermem."
Minhyuk bir havuç parçasını çatala sapladı. "Senin evine yanımda getirdiğim vampirler var ya, kim olduklarını biliyor musun?"
Kyungsoo ağzını sımsıkı yumdu, tam gardını indirmişken Minhyuk'un ağzına yemek tıkmasından şüpheleniyordu.
"Yediler," dedi Minhyuk kendi sorusunu kendi cevaplayıp. "Bizim ilerlememizi hiç düşünmeden Jongin'i koruyan vampirler ve melekler."
Merak içinde yanan bir ateş olunca konuştu Kyungsoo. "Neden?"
"Orasını bilmek bize kalsın."
Minhyuk büyük bir keyifle havucu yedi. Vampirler her ne kadar bu tür yiyeceklerle
yetinmese de, belli miktarını sorunsuz hazmedebileceklerini biliyordu Kyungsoo. O yüzden çoğu ileri seviye vampir insanmış gibi yapabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Angel's Blood||KaiSoo
FanfictionTehlikeli bir yakışıklılığa sahip Seul başmeleği Jongin, vampir avcısı Kyungsoo'ya bir iş teklifi etmişti.