|11.Bölüm: Kaderin gülü|

365 54 18
                                    

Kyungsoo mesaj şişesini Jongin'in çalışma masasına koydu.

"Bunu kabul edemem."

Jongi pencerenin önünde ayakta dururken sırtı ona dönük, telefon kulağında, tek parmağını havaya kaldırdı. Bir başmeleği böylesi modern bir aletle görmek Kyungsoo'ya garip geldi, ancak tepkisi mantığa aykırıydı; çünkü başmelekler teknoloji üstadıydı, istedikleri kadar bir masaldan ya da efsaneden fırlamış gibi görünürlerse görünsünler. O efsanelerde ne kadar gerçeklik gizliydi, kimse bile­ mezdi. Melekler mağaralardaki ilk duvar resimlerinden beri insan tarihinin bir parçası olsalar da, esrar örtüleri hiç kalkmazdı. Elbette insanlar, her zamanki gibi, boşluklar­dan nefret ettikleri için melek türünün varlığını açıklamak
adına binlerce efsane uydurmuştu.

Bazıları onlara tanrıla­ rın filizi derdi, diğerleri onları yalnızca biraz daha gelişmiş bir tür olarak görürdü. Kesin olan tek şey vardı, dünyanın hâkimi onlardı ve bunun farkındaydılar. Şimdi Majesteleri alçak bir sesle konuştu. Kyungsoo sinir olarak odada dört dönmeye başladı. Yan duvardaki derin raflar dikkatini çekti. Ya gerçek abanoz olan ya da o şekil de muamele gören bir ahşaptan yapılmış bu raflar define üstüne define sergiliyordu.

Antik bir Japon oni, iblis maskesi. Ancak bunda bir hın­zırlık gizliydi, sanki bir çocuk festivali için yapılmıştı. El işi zanaat kusursuzdu, renkler capcanlıydı, gerçi Kyungsoo mas­kenin yaşının ağırlığını kemiklerinde hissetti. Tam yanın­da, rafta tek bir tüy duruyordu. Olağandışı bir renkti; koyu, saf bir mavi.

Kyungsoo son bir­ kaç aydır şehirde gezen mavi kanatlı bir melek söylentisini işitmişti ama elbette bu söylentiler gerçek olamazdı?

"Natürel mi, sentetik mi?" diye neredeyse kendi kendine fısıldadı.

"Ah, tamamen natürel," diye lafa girdi Jongin. "Yuta, müthiş değerli tüyleri yolunurken çok sıkıntı çekti."

Kyungsoo alnını kırıştıran çizgilerle ona doğru döndü. "O kadar güzel birisine neden zarar verdiniz? Kıskandınız mı?"

Jongin'in gözlerinin içinde bir kıvılcım çaktı, sıcaktı ve dışarı çıkarsa kesinlikle öldürürdü. "Yuta senin hiç ilgini çekmezdi. O itaatkâr insanlardan hoşlanıyor."

"Eee? Tüylerini niye yoldunuz?"

"Cezalandırılması gerekiyordu." Jongin omuz silkip yürüdü, Kyungsoo'ya otuz santim kadar yaklaşıp yanında di­kildi. "Gerçekten canının acıdığı su götürmez bir gerçekti, tüyler bir yıl sonra uzadı tekrar."

"Göz açıp kapayıncaya kadar."

Kyungsoo'nun iğneleyici yorumuyla tehlike seviyesi azaldı.

"Bir melek için, evet."

"Eee, eski tüyleri önceki gibi oldu mu?"

Kyungsoo, o gözle­rin içine bakma diye kendine hatırlattı, çünkü Jongin her ne derse desin, böylesi bir temas, Kyungsoo'nun zihnini istila etmesini kolaylaştırıyor olmalıydı. Ancak Kyungsoo gözlerini kaçıramadı, o alevler dönemeç gibi dönen minik bıçaklara dönüştüğü zaman bile.

"Oldu mu?" diye tekrar etti, ani bir açlıkla sesi çatlayarak.

"Hayır," diye cevap verdi Jongin, uzanıp Kyungsoo'nun kulağını okşayarak. "Çok daha güzel uzadılar. Kenarları gümüşi mavi."

Kyungsoo, başmeleğin sesindeki küçümsemeyi duyunca kahkaha attı.

"Benim yatak odamın renklerinde."

Aralarında çırılçıplak bir ısı oluştu. Güçlü. Capcanlı. Jongin gözlerini Kyungsoo'ya kenetlemişken elini çenesine ve boynuna doğru indirdi.

Angel's Blood||KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin