Jisoo
Gösterdiğim fotoğrafın annemin yüzünde ne gibi bir değişikliye neden olduğunu anlamak için onun yüzünü inceliyordum. Gözleri önce kısıldı, sonra kaşları aniden kalktı, sanki hatırlamış gibi kafasını aşağı yukarı salladı.
"Evet, evet, bu Do San'ın gençlik fotoğrafı." Annem emin halde kafasını sallamaya devam etti.
Derin nefes alıp telefonu sehpaya bıraktım. Evdeydik, anneme onunla konuşmam gerektiğini söyleyip eve gelmiştim. Neyse ki Seohyun okula gitmişti, Yeseul ise resim hocasıyla odasındaydı.
Geriye yaslandım. Tavanı izliyordum. Ne yani? Şimdi benim üvey babam, bana yardım eden ve hayatımı inşa etmekte benim motivasyon sebebim olan üvey babam aslında Kim Seok-Jin'in ve Kim Namjoon'un babası mıydı?
"Bu delilik!" Elimi saçlarıma götürüp saçlarımı geriye attım.
"Sorun nedir, kızım? Fotoğrafta Do San'ın yanındaki çocuklar kim?" Annem hâlâ sehpanın üzerinde açık olan telefona bakıyordu, daha sonra bana baktı.
"Anne.." Doğrulup annemin elini tuttum. "Babamla ilgili ne biliyorsun? Yani geçmişiyle ilgili?"
Hyosun, yani annem bir süre düşündükten sonra dudaklarını araladı. "Biliyorsun kaza geçirmişti. Hayatının belli bir süresini unutmuştu. Bunları biliyorsun.."
"Araştırmadı mı peki?"
"Araştırdı, tabii. Ama bir şey bulamadı. Biliyorsun, yüzü mahvolmuştu kazadan sonra. Sana bunları anlattım."
Bu imkansızdı. Kim Do San gibi bir adam -özellikle korenin en soylu adamının oğlu olan bir adam- nasıl bulunamazdı?
Düşünceler beni deli edecekken aniden yüz ifadem çözümü bulmuş bir insanınki gibi yumuşadı. Belli ki biri Do San'ın bulunmasını istemiyordu. Ve bu her kimse çok güçlü birisiydi, çünkü Kim Do San gibi bir adamı yok etmek kolay bir şey değildi.
Telefonu elime alıp ayağa kalktım. Annem sorgulayıcı gözlerini üzerimde gezdiriyordu. "İşlerim var, anne." Başka bir şey demeyip kapıya doğru yürüdüm.
Bu konuda hiç kimseye güvenemezdim, hatta Kim Taehyung'a bile. Fakat güvenebileceğim bir isim vardı. Benim gibi o da Do San'ı çok seviyordu, Kim Seok-Jin.
Arabaya geçtiğimde telefonumu açtım. Kim Seok-Jin'in numarasını yakın olduğun bir hemşireden rica ettikten sonra onu aramıştım. Çalıyordu, çalıyordu, çalıyordu. Sonunda açıldı.
"Konuşmamız gerek?"
"Kimsiniz?"
"Kim Jisoo."
"Ah seni lanet kadın! Nereye ortadan kayboldun, ha? Daha.. daha o duyduklarınla ilgili konuşacaktık!"Belli ki hemşirenin geçen gün anlattıklarını -sperm karmaşasını- diyordu.
"Odadan koşarak çıkan sendin."
"Neyse. Neredesin?"
"Neredeysen adresi ver, geleyim."
"Dedemlere gideceğim. Aile yemeği. Oraya gelebilirsin."
"Ailenizle görüşmek istemiyorum."
"Sadece arabada konuşuruz. Bak aile yemeği bir saat sonra, buradan çıkamam. Konumu sana göndereceğim."
"Tamam, geliyorum."Telefonu kapatıp arabayı çalıştırmıştım. Suçlu ben değildim ki Taehyung'un ailesinden kaçayım.
Seok-Jin
Uzun camlardan birinin önünde durup sokağı izliyordum. Dedemin bu yalısı şehir merkezinde olduğundan bahçesi fazla büyük değildi. O yüzden de avrupa tarzıyla döşenmiş evde, pencerelerden yolu kolaylıkla görmek mümkündü. Gerçi izlemesem de olurdu, sonuçta Jisoo gelir gelmez beni arardı. Fakat içimde tuhaf bir rahatsızlık vardı. Bunun nedeninin o lanet kadınla buluşmam değildi, nedeni Joy'du. Bunu biliyordum. O da diğer bir lanet kadındı! Dediklerimi dinlemiyordu. Bebeği olmasını o kadar istiyordu ki, benim laflarımı önemsemiyordu. Belki de umursamamalıydım. Sonuçta o spermlerle ilgili bir şeyler bilmesine gerek yoktu, bebeğin biyolojik babasının ben olduğunu bilmesine de gerek yoktu. Hemşireyi susturmuştum. Jisoo'yu da susturursam, tüm görgü tanıkları ortadan kalkacaktı. Susturmak derken rica.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vsoo | Invitation (Davet)
FanficJisoo kafasını geriye, koltuğa yasladı. Taehyung'ın onun ismini sırtına dövme yaptırdığı günü hatırlıyordu. Hatta o gün fazlasıyla şaşırmıştı. Bu şarkıyı sevdiğini ve beraber şarkıları olmasını istediğini söylediğinde Taehyung bunu kabul etmiş, erte...