Lalisa
Yemek sonrası Roseanne'ye teşekkür edip seradan çıkmıştım. Hizmetçiye yolu hatırladığımı ve peşimden gelmesine gerek olmadığını söylemiştim. Aslında hizmetçi zorladı ama Rose rahatsız olmayayım diye hizmetçiye kendisi ile gelmesini söyledi. Rose neden bu evde kalıyordu, bir türlü anlamamıştım. Yani boşanmak mı istiyorlardı?
Aslında Rose ve eşinin evliliğine baktığımda annem ve babamı hatırlıyordum. Annem ve babam da boşanmadan önce ayrı evlerde yaşıyordu. Sadece Jinhee için üzülüyordum.
İç çektim. Düşüncelerden sıyrıldığımda tamamen farklı bir koridorda olduğumu anlamıştım dahası tuhaf bir ses geliyordu. Sanki birisi bir aletle masaya vuruyordu. Ses gelen yöne yavaşça yaklaştım. Merdiven beni doğruca aşağı kata indirmişti. Banyoya? Hayır, buzdolabına benzeyen bir odaydı. Etraf maviydi ve etler sallanıyordu. "Büyük ihtimalle evin buzdolabı burası?" diye düşünmeden edemedim.
Bir süre de yürüdükten sonra donduğumu hissediyordum. Etlerin arasından onlara dokunmadan, yavaşça geçtim. Gözüm kocaman tezgahla buluşmuştu. Mutfağa benzer bir yerdi. Jungkook'u görünce durdum ve sabahtan şaşırdığım için açık olan ağzımı kapattım.
Jungkook elindeki baltayla -evet, yanlış okumadınız balta- onunla eti dövüyordu? Gözlerimi kısıp ne yaptığını iyice anlamaya çalıştım. Sonra boşverdim. Buradan gitmem daha iyiydi. Farkettirmeden gitmek için geriye döndüğümde o ses bana hitap etmişti.
"Sen!" Yavaşça yerimde durdum, nefesim kesilmişti. "Senin burada ne işin var!"
Ona doğru döndüm. İki elimi de kaldırdım. "Ben de bunu merak ediyorum? Bu evde, bu cehennemde ne işim var?" Kaşlarımı kaldırmıştım.
İsyanıma rahatsız olmuş olmalı ki elindeki baltayı sertçe ete vurdu. Balta öylece haraket etmeden kalmıştı. Bana doğru yaklaşmaya başladığında içimde bir şeyler kıpırdanmaya başladı. Ani bir korkuydu herhalde?
Jungkook tam önümde duruyordu. Ona baş eğmeyecektim. Belki suçluydum ama kendimi korumasını bilirdim. Yani sanırım.
Bana doğru eğildiğinde yutkunmuştum
"Sen beni kullandın. Şimdi bunun cezasını ödeyeceksin."
"Ceza ödemek?" Kaşlarımı kaldırmıştım. "Nasıl?"
Gözleri dudaklarıma indi ama çabuk gözlerini dudaklarımdan çekti. "Daha düşünüyorum. Merak ediyorum, bir kadının gözünü ne bu kadar karartmış olabilir ki ilk gecesini bile sevmediği bir adama heba etmiş olsun?" Kaşlarını çatmıştı. Az önceki gibi bağırmıyordu ama bana çok yakındı. Üstelik gözlerinde o sert ifade hâlâ vardı ve bir de tarif edemediğim bir ifade vardı? Arzulamak dersem fazla hadsizlik etmiş olur muyum?
"Bunları konuşmak istemiyor-"
"Ama konuşacaksın!" Benden bir kaç adım uzağa gitti. "Beni resmen kullandın!" Bağırıyordu. Kolunu kaldırıp eliyle beni işaret etti. "Sen! Sana olan güvenimi boşa çıkarttın! Beni sevmedin ama sevmiş gibi davrandın!"
"Ben seni-"
"Sus, artık yalanlarını duymak istemiyorum! Ne o?! Kandırmadın mı?!"
Başımı yere eğdim. Ne diyebilirdim ki kandırmıştım. Derin nefes aldım ve verdim.
Bana yaklaştı. Bir kaç adım geri gitmiştim ama kurtulacak gibi değildi. Çenemden tuttu ve yüzüme bakmamı sağladı. "Sana merhamet etmeyeceğim!"
"Bunu... bunu nasıl öğrendin?"
Hafif gülümsemişti ama o gülümsemede acıdan başka bir şey yoktu. Gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu. "Tek derdin bu değil mi? Seni satanın kim olduğunu öğrenmek? Oysa beni acıtmış olman umurunda bile değil! Madem öyle o zaman.." Sertçe çenemi bıraktı. Yine de fazla sert değildi, isteseydi daha sert itebilirdi. "..ben de senin acımanı umursamayacağım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vsoo | Invitation (Davet)
Fiksi PenggemarJisoo kafasını geriye, koltuğa yasladı. Taehyung'ın onun ismini sırtına dövme yaptırdığı günü hatırlıyordu. Hatta o gün fazlasıyla şaşırmıştı. Bu şarkıyı sevdiğini ve beraber şarkıları olmasını istediğini söylediğinde Taehyung bunu kabul etmiş, erte...