15. GEREKSİZSE SÖNDÜR

122 39 4
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR!

*

peri padişahının kızı

"Sesiniz iyi gelmiyor. Hasta mısınız İlke Hanım?" diye sordu telefondaki kadın. Yapay ilgisinin sahteliği eminim ki on kilometre öteden tespit edilebilirdi. "Geçmiş olsun."

Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp öksürmemin ardından, "İyiyim ben," dedim geçiştirircesine. Aslında iyi değildim. Yağmurlu gece bana nur topu gibi bir hastalık kazandırmıştı ancak geçiştirmezsem sekreterim hastalığımı kopyalar babama aynen iletirdi. İletinin doğru olacağı ise epey şüpheliydi. "Sen neden aradın?"

"Programdaki değişikliği bildirmek istemiştim. Alışveriş merkezine gelecek hafta değil bugün gidiyoruz. Kenan Bey stantta sizin durmanızı istiyor." Kenan Bey stantta senin durmanı istiyormuş. Bu işle böyle yürürdü zaten. Kenan Bey isterdi; birileri isteği yerine getirdi. Şansıma isteği yerine getirme işi, bu sefer, düşmüştü bana. Gerçi konu alışveriş merkezi olduğunda görevi alan başkası da olmuyordu. Marka tanıtımı için insanlara boya sürecek başka elemanımız yoktu.

"Saat kaçta gidilecek?" diye sorarken allık fırçasını yüzümden uzaklaştırıp aynaya baktım. Sanki cildim süngerdi de allığın rengini saniyesinde emiyordu. Ah, cildim solgunluk sloganları atıyor hastalığımı haykırıyordu adeta.

"Alışveriş merkezi bir saat sonra açılacak. Saha ekibi standı hazırladıktan sonra saat on-on bir civarında gidebilirsiniz efendim."

"Tamam," dedim. Sekreterin karşılık vermesine olanak sunmayarak da aramayı sonlandırmıştım. Ellerimi lavabonun kenarına koydum ve uzun uzun yüzüme baktım. Hissettiğim yorgunluk yüz hatlarımda vuku bulmuştu resmen. Üzerime tonlarca ağırlık yüklenmiş gibiydi. Bitkinliği en ince ayrıntısına kadar tadıyordum şimdi. Kızarmış gözlerimi düzeltecek tek formül uyumaktı. Uyumam zaman alırdı. Savaş baltalarımı kuşanıp tüm kırıklığımla günün getirilerine direnmek mecburiyetindeydim. Banyodan çıktım. Merdivenlere atılmış aşağı kata iniyorken üç kez, hapşırmak için durmam gerekmişti. Belki de bu yüzdendir ki mutfağa girdiğimde sesim engel atlayamayan sakat bir atın çevikliğiyle dahi yarışamayacak güçteydi. "Günaydın Seher Abla!"

"İlke Hanım?" dedi Seher Abla. Alarm moduna geçmişti. Yanıma galip elinin tersini alnıma bastırdı. "Hasta mı oldunuz siz? Hasta olmuşsunuz siz. Olmaz böyle. Odanıza dönüp dinlenin. Ben hemen bir ıhlamur kaynatır-"

"Seher Abla," diye uyararak konuşmasını bölmüştüm. Aksi takdirde anneliğini akşama kadar konuşturma potansiyelini bire bir test ettirecekti. Yüzümü inceleyen endişeli ifadesine hitaben ekledim. "Birazcık üşütmüşüm o kadar. Abartılacak bir şey yok."

"Nasıl abartılacak bir şey yok?" diyerek vahlandı. "İlke Hanım yanıyorsunuz..."

Elini ellerimin arasına aldım. İlgisi hoşuma gitmişti. Fakat ilgisini sömüremezdim. "İyiyim ben. Gerçekten. Tabii akşama bir tarhana çorbanı içerim, yaparsan."

"Yapmam mı? Tabii ki yaparım. Siz..." Kararsızlıkla duraksadı. "İyi olduğunuza emin misiniz?"

"Eminim," dediğimde ses tonum aksimi söylüyordu; ses tonumun eksiğini kapatmak bana bırakılıyordu. "Aslında." Dudağımı hafifçe ısırdım. "Eğer birlikte yaş pasta yapabilirsek daha da iyi hissedebilirim."

Garipseyerek kaşlarını bükmüştü. "Yaş pasta mı?"

"Hı-hım." Mırıldanarak onayladım. Hediye seçmek konusunda berbattım ancak Kara Vezir'in doğum gününün kuru kuruya geçiştirilmesini kabullenemiyordum. Göl kenarında sarılırken benden pasta isteyişi içimde bir şeyleri tetiklemişti ve ben bugün alışveriş merkezindeki görevimden yakayı sıyırır sıyırmaz onun buluşma ayarlayıp doğum günü pastasını yemesini sağlayacaktım.

PERİ PADİŞAHININ KIZI VE KARA VEZİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin