8. YANLIŞ ZAMAN YANLIŞ MEKÂN

304 79 23
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR!

*

peri padişahının kızı

İnsan insana benzer demiş bilenler. Biliyorlarmış ki onlar olmuş diyenler. Beynim hazır giyim fabrikası misali çeşitli, sayısız, uçuk kaçık komplo teorilerini ihtimaller çerçevesinde dikiyorken belki de kanmaya dünden razıydım. Zira diyenlere, koşulsuzca, güvenmeyi seçmiştim.

Hiç Kimse defile için epey özenmişti. Öncelikle, yüzünü yıkadığı belliydi. Morlukları ve yaraları hala yerini koruyordu ancak kremlerle yatıştırmıştı hasarının belirtilerini. Ne zaman görsem gözlerini gölgeleyen, kirpiklerine dokunmayı arzu atfetmiş kömür karası, dağınık saçlarını hizaya sokmuş; taramıştı. Bol kirli kabanını da çıkartmıştı. Üzerine tam oturan mat, siyah smokiniyle karşımdaydı. Eren'e değil bana bakıyordu. Kaşları çatıktı. Anlamaya çalıştıkları varmışçasına bir arayış ifadesi takınmıştı. Geç de olsa durumu kavrayabildim. Ortalarında durduğum, iki simanın benzerliğinden sıyrıldığımda kavrayabilmiştim. Açıklama yapmak, şimdiki yükümlülüğümdü.

"Arkadaşın kim İlke?" diye soran Eren Bakırcı, kendisini tekrar etmesinin yanı sıra elini, sahiplenircesine, belime dolamıştı. Parmakları etime batıyordu. Arkadaşın kim? Şüphesiz Hiç Kimse'nin kim olduğuyla ilgileniyordu. Benzerlikleriyle değil... Hatta ikisi de birbirine olan benzerliklerini fark etmemişti. Yoksa umursamıyorlar mıydı?

"Şey..." Önüme düşen saçımı omzuma savururken yutkundum. Yalan söylemem gerekiyordu. Kim olduğunu bilmediğim yeni arkadaşımın kim olduğunu açıklarken yalan söylemem gerekiyordu yeniden. Ah, keşke bugün iki ayak üstünde kırk yalan söyleyerek yalan kotamı doldurmasaydım.

"Hanımefendi beni buraya davet etti," dedi düşüncelerimi yarıda kesen Hiç Kimse. Tereddüdümü anlamış olmalıydı. Durum yönetim iplerine sahip çıkıyordu. Rahat bir nefes alıp konuşmasının kalanını -hitap kısmına Eren'i yazarak- yapmasını izledim. "Ancak kendisinin arkadaşı olarak davet edilmedim." Elinin tekini pantolonunun cebine atmıştı. Çizdiği özgüven profili, hayran olunasıydı. Terk edilmiş bir inşaattan çıkıp gelmemişti sanki. "Bilirkişi olarak geldim."

Eren ve ben, duyduklarımızın üzerine aynı hayret tonlamasında ve aynı anda atılmıştık monoloğa. "Bilirkişi mi?" Anlık bir duraksama oldu. Eren neyse de... Benim bunu sormamam gerekiyordu. "Evet," dedim çabucak. "Kendisi bilirkişi." Artık o ne demekse işte.

"Bilirkişi." Eren Bakırcı şüphelenmişti. Kafasını hantalca salladı. "Moda sektöründe?" Kafasındaki taşlar yerine oturmamıştı tabii. "Pek aşina olduğumuz bir şey değil." Siyah çerçeveli gözlüğünü yukarı ittirdi. Tırnaklarım avucuma gömüldü. Stresi tavan seviyede yaşıyordum resmen. Eren anlayacaktı. Hiç Kimse'nin elit kanunlarına uymadığını anlayacaktı. Anladığında ise hemen gider babama ispiyonlardı. Sonra kuleme kapatılırdım. Büyük, kötü ejderhanın insafına bırakılırdım. Lütfen anlamasın.

"Öyleyse işimizi iyi yapıyoruz demektir," dedi Hiç Kimse. Yapay bir kahkaha atmıştı. Eren vakit kaybetmeden kahkahaya eşlik ettiğinde de ortada -nedendir bilinmez- gergin kahkahalar uçuşuyordu. Gösteri bitene kadar taraflar konuşmadı. "Çünkü biz bilirkişiler, tanınmamayı tercih ederiz." Elitler suskundu. Vampir manipüle ediyordu. "Defilelere, müzayedelere, fuarlara gideriz." Mum ışıkları vampirin taranmış saçlarında titreşti. "Şirketleri inceler ve yatırımcıları yönlendiririz." Hiç Kimse beğeniyle balo salonunu inceledi. Beğenisi gerçek miydi? "Bugün ise Lumiére Kozmetik için buradayım."

PERİ PADİŞAHININ KIZI VE KARA VEZİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin