6. BATAN GEMİNİN MALLARI

411 122 7
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR!

*

kara vezir

Uymak istiyordum. Uyuyamıyordum. İsteğimin başını almıştı duman. Uyuyamıyordum. Kimdi suçlu olan? Aynam olsaydı, velev ki, söyler miydi bu bahtsız bedevinin esas derdini? Şans bu ya... Çıksaydı derdime derman, şüphesiz kursağında kalırdı zavallı hevesi. Uyumak istiyordum. Uyuyamıyordum. Aracı'nın bana dans etmeyi öğretme çabası gözümün önünden gitmiyordu bir türlü. Üstümdeki battaniyeyi öfkeyle harmanlanmış bir sıkılganlıkla kenara atıp yattığım buzdolabı kartonun üzerinde doğruldum. Doğrulmamla birlikte Aracı'nın vesikalığı kucağıma düşmüştü. "Peri Padişahının Kızı... Yalnız bırakmıyorsun beni." Vesikalığı -kabanımın altına giydiğim- gömleğin cebine yerleştirip ayağa kalktım. Hızlı kalkışım başımı hafifçe döndürmüştü. Neyse ki can dostumdan sonraki destekçim; pütürlü kolon, sarsak hareketlerimi kuvvetlendirmek için yedekte bekliyordu.

Her gün bu saatlerde inşaata dalan sert ayazı hiçe saydım. Başucumdan yağmur suyu doldurduğum termosu kaptım -termosa sahip olduğum tüm madeni paraları yatırdığımdan ötürü kendisi yeni eşyam statüsüne terfii etmişti- ve boş inşaatta yürüdüm. Yürüyüşümün yankısı botlarımın her adımında yükseliyordu. Yükselişi benden başka duyan yoktu. Olmayacaktı. Korkuluğu monte edilmemiş, yer yer sıvası dökülen merdiven aracılığıyla üst katlara tırmandım. Beşinci kat, altıncı kat, yedinci kat, son. Pinhan damdaydı. Çimento torbalarının üstüne uzanmıştı. Çakmağının kapağını bir kapatıyor bir açıyor; geceyi bir çeşit efkâra davet ediyordu. Yanındaki çimento torbalarından oluşan yığına kendimi -kelimenin tam anlamıyla- attım. Arkadaşım kafasını dahi çevirmemiş gelişimi muhataba almamıştı. "Demek dans ettiniz," dedi.

"Evet," dedim bezginlikle. "Aynı şeyi daha kaç kez tekrarlatacaksın Pinhan?" Aynı şeyi...

Tarladan inşaata seyahat ettiğimiz kısacık aralıkta, geçirdiğim günü ona özetlemiştim. Sevgili arkadaşım sağ olsun takıldığı tek nokta dans edişimiz olmuştu. Aynı soruyu, haddinden fazla tabirini küçümseyecek sıklıkta sorup durmuştu bana. Evet demekten yorulmuştum, bir bakıma. Yoruluşumu değersizlikle nitelendiriyor olmalıydı ki içine kapanık ruh halini terk etmedi. "Demek sana dans etmeyi öğretti."

Gülümsedim. Nihayetinde sorusunu değiştirebilmişti. Büyük başarı dostum. "Aslında öğretti sayılmaz." Termosun kapağını açıp peçetede sakladığım toz edilmiş ağrı kesiciyi yağmur suyuna karıştırdım. "Yani... Galiba beceriksizim. Hiçbir şey öğrenemedim."

"Kara Vezir?"

Sağıma döndüm. Ses tonu, beni sağıma döndürmeye yetmişti. Gözlerime baktığı gözlerindeki tedirginlik ifadesi de öyle... Termosu çalkalarken, "Pinhan?" diyerek karşılık verdim.

Öne eğildi. Ellerini birbirine kenetledi. "Sen dans etmeyi biliyorsun."

Sen dans etmeyi biliyorsun mu?

Ben dans etmeyi biliyor muyum? Ben dans etmeyi biliyorum.

Termosa uyguladığım çalkalama hareketi yavaşladı, yavaşladı, durdu. Pihan'ın dile getirdiği gerçek daha önce hiç aklıma gelmemişti. En azından Aracı dans etmeyi teklif ettiğinde aklıma gelmemişti ancak şimdi düşününce... Eski bir kaset şeridi çekiliyordu aklımın derinliklerine. Kaset şeridindeki görüntüler çok tanıdıktı çünkü şu teslimat işine bulaşmamın öncesinde düğünlere -kalabalık yapsın diye- parayla çağrılan sahte akrabalardan biriydim. Paramı ödüyorlardı. Pasta yiyordum. Paramı ödüyorlardı. Sohbet ediyordum. Paramı ödüyorlardı. Dans ediyordum. Halaydan valse sokak dansından sirtakiye... Kendimi geliştirip talep edilen olmak için çabaladığım günler vardı eski defterlerimin yapraklarında. Geçmişin naftalin kokulu çarşafları havalandırılmışçasına hatırladığım dans figürleri şaşırttı beni. "Dans etmeyi biliyorum," dedim. Omuzlarımı silkip ağrı kesicisi karışmış yağmur suyunu kana kana içtim. "Unutmuşum."

PERİ PADİŞAHININ KIZI VE KARA VEZİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin