34. TELAFİ EDİLEN ÖLÜM

393 30 44
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR!

*

İlke Bakırcı

4 yıl sonra...

Son zamanlarda yağmur haddini aşarcasına yağıyordu. Dereleri taşırmış şehirlerin çoğunu su altında bırakmıştı. Tabii mezarlıklar da bu karışıklıktan nasibini almıştı ki buraya gelinceye değin botlarım çamur içinde kalmıştı. Hatta mantomun belli bölgelerine de çamur sıçradığını görebiliyordum. Geçmişte temizlik abidesi sayılan ben, şimdi gökten su yerine çamur yağsa aldırmazdım galiba. Sonu Karan Bakırcı'ya çıkan yolda, başıma ne gelirse gelsin aldırmazdım aslında.

Mezarlığın sonunda, Bakırcı aile üyelerinin gömülü olduğu kısma seri adımlarla ilerledim. Üzerimde, ağlayan gelin tarlasında buluştuğumuzda onun kanı ile ıslattığım elbise vardı. Dans etmeyi bildiği halde, ona dans etmeyi öğrettiğim esnada defalarca basıp taşlarını döktüğü botlarımı giymiştim bir de. Kucağımdaki ağlayan gelin çiçekleri ıslandıkları için gerçekten ağlıyormuş gibi görünüyordu. Duruma daha uygun olamazlardı. Çantamı gelişigüzel yere bırakıp üzerinde kalın, siyah harflerle Karan Bakırcı yazan mezar taşının önünde duraksadım. Gelinceye değin hâkimliğini başarıyla yürüttüğüm gözyaşlarıma dayanamıyordum. Kendimi bırakmamla ağlamaya başlamam bir olmuştu. Zaten -uzun zamandır- gözlerim yaşarmaya hevesliydi. Deste deste ayırdığım ağlayan gelin çiçeklerini mezarın tepesine özene bezene yerleştirdim. Son taneyi de koyduğumda mezarın üzerinde iç içe geçmiş yeşil ve kırmızıdan bir şölen patlak veriyordu.

Mezarın kenarını belirtmek için koyuluna mermere oturup sırtımı, yine, mezar taşına yasladım. İçimi huzur panayırına çeviren bu eylemden vazgeçebileceğimi sanmıyordum. Sert bir rüzgâr, dayanıklılığımı ölçercesine eserek savurdu saçlarımı. Saçlarımı yüzümden çekmekle uğraşmamıştım çünkü artık kâküllerim yoktu ve teller yüzümü çizmiyordu. "Dün gelemediğim için özer dilerim," dedim mantomun kumaşıyla oynarken. Boğazımdaki -muhtemelen ağlamaktan oluşan- yumru konuşmamı açıklıktan uzaklaştırıyordu ancak onun, her koşulda beni anlayacağını biliyordum.

Elimin tersini yanaklarıma bastırdım. Gözyaşlarım aktı, aktı, aktı. "Lavande Tekstil ile yemekteydik." Tamam, belki böyle bir bahane Karan'ı ziyarete gelmeme engel olmamalıydı fakat Eren'i o yamyam sürüsünün ortasında bir başına bırakamazdım. "Ah!" diyerek iç çekip oksijen yuttum. "Şimdi soracaksın Lavande Tekstil ne alaka diye..." Onun yerine bir şeyler sormak kendime, canının eksikliğini azaltıyordu bir yerde. Parmaklarımı çiçek serpiştirdiğim toprağa daldırdım. "Bizimle ortak olmak istiyorlar." Azıcık güçlendiğimizde birer yırtıcıya dönüşen şirketler tarafından saldırıya uğramış; üçüncü ortaklık hakkımızı Lavande'den yana kullanmıştık. Bu tarz gereksiz yaşananları onunla paylaşmayı seviyordum. Hayatımda hala bir yere sahip olduğunu böyle böyle hissediyordum. "Anlaşmayı imzaladık."

Titrek nefeslerimi dışarıya üflerken üşümeye başlamıştım. Burası her daim soğuktu. Burada olmaya katlanması zordu. Onu burada bırakıp gitmek lime lime ediyordu beni. Burukça gülümsediğim esnada gözyaşlarım hızlanmıştı. "Artık büyük bir şirketiz. Biliyor musun, Çağrı da mafyalığı bırakıp yeni ortaklıkta bizimle çalışmaya başladı." Çağrı'ya verdiği değerin yoğunluğunu anımsayarak yutkundum.

Boştaki elimi havaya kaldırıp dikdörtgen bir pankart çizer gibi yapmıştım. "FLL." Söylemim çokça alay barındırıyordu. Sanki cümlem nemli bir ortamdı da küçümseme, nokta atlamadan çoğalıyordu. "Tekstil ve kozmetik devi..." oturduğum yerde biraz kayarak başımı mezar taşına yaslamış ve ismine sarılmıştım. "Keşke görebilseydin." Mutluluğa bağışıklık kazanmış hastalık misali yokluyordu mutsuzluk. "Burada olsaydın ve bizimle birlikte o masada oturabilseydin." Gözyaşlarım mezar taşını ıslattıkça ağlamam tetikleniyordu sanki. Bir süre sonra düzgün nefesler dahi alamaz olmuştum. "Ağabeyin çok üzgün," dedim o lanetli günde Eren'in yüzüne sıçrayan kan damlalarının anısı düşerken zihnimin meydanına. "Mutlu olduğunda bile çok üzgün." Dün yaşadığım bir başka olayın gerçekliğine yine kırgın bir hevesle atıldım. "Mesela dün..." ıslaklıkla tonunu kaybetmiş dudağımdaki ruju mantomun koluna sildim. "Mutlu olmamızı sağlayacak bir sebebimiz oldu."

PERİ PADİŞAHININ KIZI VE KARA VEZİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin