KEYİFLİ OKUMALAR!
*
kara vezir
Terk edilmiş bir inşaatta yaşıyordum. Buradaydım çünkü inşaat terk edilmişti. Zaten terk edildiği için onu tekrar terk etmeye gönlüm el vermemişti. Terk edilmişliğin gönlüme açtığı kucakta ise epey eksiğim vardı.
Mutfağım yoktu mesela. Oturma grubum, kapım, bacam yoktu. Ev döşemesinde kullanılan ıvır zıvırlardan yoksundum. Yine de buraya evim diyebiliyordum.
Sahip olduğum eşyalarım, bedenimi üzerine koyduğum buzdolabı kartonundan ve bedenimin üzerini kapattığım eski battaniyeden ibaretti. Bir de şey vardı tabii... Parmaklarımın arasındaki fotoğraf; fotoğraftan bana gülümseyen kız... Ona sahip olduğumu bilmese dahi ona sahiptim ben.
Sol tarafa dönüp kolumu başımın altına yastık yaptım. Ağrıyan başımın yaydığı zehre aldırmadan son iki saattir kıza bakıyordum. Son iki saattir kız bana bakıyordu. Muhtemelen ömrümün bitimine değin kıza bakacaktım. Ömrünün bitimine değin kız da bana bakacaktı. Bizimkisi istemli bağımlılıktı.
Fotoğraftaki kız ve ben.
Fotoğraftaki kız; buz sarısının en sıcak tonunu saç tellerinde taşıyordu. Saç telleri omuzlarını geçmiş beline sarkıyordu. Çelik mavisi gözlerinde çehresi belirtisiz parıltılar devriyeye çıkmıştı. Gözlerinin hemen üzerindeki kaşları usta ressamların eseriydi sanki. Kaşlarının biçimi, kusursuzca renklendirilişi şahaneydi.
Ufak alnına piknik örtüsü misali serilmiş kâküller taşıyordu. Yine aynı ufaklıktaki burnunun bakanları tekrar tekrar kendine baktıracak bir havası vardı. Oval yüz hatları, nefes kesen vuruşu dudaklarının yapmasına izin vermişti. Eşit dolgunluktaki dudaklarında lavanta pembesi bir boya volta atıyordu. Altı üstü bir vesikalık tutuyordum ya elimde vesikalıkların bu denli hayranlık uyandırıcı çekilmesi yasaklanmalıydı kesinlikle.
Fotoğrafa bakmaya doyulamıyordu. Fotoğrafa bakmaya doyamıyordum ama aniden duyduğum çakmak sesiyle fotoğrafı görüş açımın huzurundan indirmiştim. Arkadaşım gelmişti, Pinhan. Misafir odası olarak planlanmış ancak asla tamamlanamamış odadaydık. Sırtını kolona yaslamış bir yakıp bir söndürdüğü çakmağın alev püskürtüşünü izliyordu.
Yattığım yerden kalkmayıp kızı izlemeye baştan başlarken, "Uzun zamandır buralarda değilsin," dedim. "Hangi dalga fırlattı seni benim başıma Pinhan?"
"Ben hep buradayım. Ben hep buradaydım. Varlığıma sağır kalmayı tercih ediyorsun sadece." Boynunu büküp bacaklarını pütürlü beton boyunca uzattı.
"Süslü laflarınla başımı ağrıtma," dedim. Susuzluktan kurumuş boğazım hırpalanıyor hırpalanan boğazım sesime hırıltılı efektler katıyordu. "İşim var."
Arkadaşım, sesimin durumunu göz ardı etti. "İşin falan yok." Çakmak yeniden yandı. Yandığı gibi kesildi. Yaşama tutunamayan alev ise gerisinde buharlar bırakarak sönmüştü. "Dakikalarını, saatlerini, günlerini, aylarını hatta yıllarını böylece yatıp aptal bir fotoğrafa bakarak geçiriyorsun."
Eski püskü battaniyeyi burnuma kadar çektim. Buz sarısı, çelik mavisi, usta ressamlar, piknik örtüsü, oval, eşitlik... Fotoğraf, aptallıktan çok aşktı benim için. Benim içim aşktı. Benim işim aşktı. "Hem işimin tanımını yapıp hem de işim olmadığını söyleyemezsin. Tutarsızın tekisin Pinhan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PERİ PADİŞAHININ KIZI VE KARA VEZİR
General FictionPeri Padişahının Kızı, annesini kaybettikten sonra içinde bulunduğu elit çevreye uyum sağlayamamaya başlar. Kendini yavaş yavaş toplumdan soyutlar. Aitlik algısını yitirir ve yirmi birinci yaş gününde intihar etmeye karar verir. Ancak hayat, onun ka...