26. TİCARET TİMSALİ

118 31 1
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR!

*

peri padişahının kızı

Süt dökmüş kediler gibi sus pus olmuş olacakları bekliyorduk. Suçumuzun farkındaydık lakin cezasını çekmeye hazır olup olmadığımızdan emin değildim. Gerçi Kara Vezir'in adının geçtiği hiçbir noktayı ceza diye nitelendiremezdim ya orası epey ayrı bir konuydu. Ayakkabımın burnuyla yerdeki Osmanlı halısının desenini ezmeye başladım. Kara Vezir, ben ve Çağrı yan yana oturmuştuk üçlü koltuğa. Süt döken kedilerin sahibi Eren Bakırcı ise alnını ovalayarak, derin nefesler alarak, belki de dişlerini sıkarak tam karşımızda volta atıp duruyordu.

Yüzümü avuçlarımın arasına sakladım. Yukarıda yaşananların silik silueti gözkapaklarımın arkasından silinmiyordu. Her göz kırpışımda, her yutkunuşumda, her duraksayışımda ve yakınlığımızdan ötürü bedeninden bedenime yansıyan ısının aktarıldığı her bir saniyede dudaklarını hatırlıyor; onu tekrar tekrar öpüyordum zihnimde. Eren ne denli kızgınsa ben de aynı derecede mutluydum. Şapşalca sırıtmak istiyordum. İstediklerimi kovalayamıyor oluşum canımı sıkıyordu. Dünya beni kısıtlıyordu ve ara vermeden buna lanet mi okumam gerekiyordu? Ah Bakırcı dedi içimdeki küskün kıza ait olan o ses zamanlaman mükemmeldi gerçekten.

Yüzümü serbest bırakıp Kara Vezir'in oturduğu tarafa baktım. Varlığımla ilgilenmiyormuş gibi görünmesini, ağabeyinin baskı kurmuş otoritesine bağlıyordum. Sol dizini ritmikçe sallıyordu. Sanırım bu onun stres atma yöntemlerinden biriydi. Ancak dizini çok fazla salladığını düşünürsek bitmek tükenmek bilmeyen stresin emrine amade kalacak gibiydi. Ensesindeki böğürtlen karası saçlara takıldı gözlerim. Saçlarına bile isteye dokunamadığımı fark ettim. İnsanı mest eden bir renge sahipti saçları. Gökkuşağı olsaydım hiç şüphesiz ablukaya aldığı tonu kıskanırdım.

Sırtımın arkasındaki yastığı kucağıma çekip oturuşumu dikleştirdim. Hala kimse konuşmuyordu. Sessiz çığlıklar tarafından sağır ediliyorduk. Eren Bakırcı avizenin altından bir kez daha geçti. Kristal camların yansıttığı ışıklar saçlarına gölge düşürmüştü. Kafamın içinde nedensiz bir karşılaştırma sayfası açılmıştı şimdi. Kara Vezir'in saçları daha koyu. Daha dikkat çekici... Daha güzel. Daha özel, belli ki...

"Hastaneden nasıl çıktınız?" Sessizlik o kadar uzun süredir korunuyordu ki Eren'in konuşmasını garip bulmuştum. Garip. Biraz da yersiz... Konuşması yasakmış; yasağı delmiş gibi. Ancak en nihayetinde o, ev sahibiydi. Kuralları koyan kişi... Volta atmayı bırakmış tepemize geçmişti. Gözlerini kısmıştı. Hesap soran tavrı, tavize yer bırakmayacağını haykırıyordu. Gözlük camlarının arkasında kalan gözlerinde, ruhu suni teneffüs masajı yapıyordu öfkeye.

Soru bana sorulmadığı için üstüme alınmadım. Öte yandan muhatap olması gereken Kara Vezir de soruyu üstüne alınmıyordu. Çözmesi gereken cinayet vakasının ortasında tıkanmış dedektif misali usul usul yanan şöminenin üzerindeki fotoğraf çerçevelerine bakıyordu. Gerginlikle kıpırdandım. Cevaba kavuşmazsa Eren'in -ben de dâhil- güzel bir haşlama yemeğini ocağa koyacağı kesindi. Sağ yanımdaki Çağrı sağ bacağını ileri doğru uzatarak takım elbisesinin pantolonunun cebinden -yaklaşık on kiloymuş gibi duran- bir anahtar kütlesi çıkartarak orta sehpanın üzerine bırakmıştı.

Göz kırpma saniyelerimi uzatmamaya gayret ederek derin bir nefes aldım. Cevap sayılan bu hareket soruyu yanıtlamıştı. Eren kafasını iki yana sallayarak anahtarları süzdü. Kafasını geriye yatırıp bir müddet bekledikten sonra ise, "Neden çıktınız?" diye ilave katmıştı. Kendini tutuyordu. Kendine hâkim olmaya çalıştığını görebiliyordum. Sinirliydi. Kardeşinin kalbini kırmamayı yeğlerdi, elbette. Belki de bu yüzdendir ki kızgın bakışlarının hedefi tamamen Çağrı'nın kendisiydi.

PERİ PADİŞAHININ KIZI VE KARA VEZİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin