28. AYNI YAĞMURUN FARKI

114 23 5
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR!

*

peri padişahının kızı

Yalnızlıkla nasıl savaşacağını bilemeyenler başlatırdı çığlardı. Tepelere çıkar; aşağıda kalanlara kartopları yuvarlarlardı. Her dönüşte biraz daha büyüyen biraz daha genişleyen, heybetini biraz daha katlayan kartoplarının eziciliği ağır olurdu. Aşağıda kalanlar katlanamaz; üzerlerine yağanda kahrolurdu. En başından farkındaydım belki de. Tepede karşılaştığım Kara Vezir tepedeydi yine ve hala en tepede. Çaresizlikti onunki görüyordum gözlerinde. Yaslandığı kartopunun düşmesini istemediğine inanıyordum derinlerde fakat kalmıştık altında sert bir çığın işte.

Parkta, deniz kıyısında bir bankta oturuyorduk Eren Bakırcı'yla. Yaz rüzgârının uyuşuk itmeleriyle hafifçe kıpırdanan denizin dalgalı, bozuk yüzeyini seyre dalmıştık ikimiz de. Bu sabah aldığımız haberi sindirmeye çalışıyorduk. Kabullenebilmesi kolay değildi. Değer verdiğiniz birisinin kendi kendini dövdüğünü öğrenmiş olsaydınız eğer günün gece ile yer değiştirmesini kabul etmek bile kolay olmazdı. Kâğıt peçeteyi burnumun altına, gözlerime ve yanaklarıma bastırarak ağlayışımın yüzüme kattığı tuzu temizliyordum. Ancak temizlik asla tam olmuyordu. Çünkü ben ağlamayı bırakamıyordum. Haberi alır almaz Kara Vezir'in yanına gitmek istemiştim. Yanına ışınlanmak; onunla birlikte olmak istemiştim. Yanında olduğumu bilsin istemiştim. Terapist gelmememizin daha uygun kaçacağına bizi ikna etmemiş olsaydı.

"Onunla nasıl karşılaştınız?" diye sordu Eren. Gafil avlanmıştım. Sesi, bana lazerle kesildiğimi düşündürtmüş ve yerimden sıçramama neden olmuştu. Uzun süredir bu bankta oturuyorduk. Uzun süre boyunca, konuşan taraf olmayınca iç sesimin başkanlık ettiği konseyi toplamıştım. Eren konuştuğunda konseyden atılmıştım. "Doğum günümde," dedim çatlak bir tonlamayla. "Teras çatısının ucunda..."

Denize vuran yakamoz ışığının gölgesinde alyansını çevirip duran Eren, keşmekeş tufanına kapılmışçasına bana dönmüştü. "Teras çatısında ne yapıyordun ki?"

Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "İntihar etmeye hazırlanıyordum." Artık hiçbir şey umurumda değildi.

"Ne?"

"Kardeşin de beni kurtardı," diye ekledim. Tekrar bağırmıştı. "Ne?" diye.

Peçetemi katlayarak burnumu yeniden sildim. Olayları aktarmak; olanları açıklamak bezdirmişti cidden beni. Anlatmak istemiyordum. Anlatmaya katlanamıyordum. Ben anlatmadan anlayabilse ne harika olurdu. "Sakin ol Eren." Ben oldukça sakindim. Eren'in gözlerinde titreşen duygular ise yeni harlanmış odun misali sakinliğe sıfır nokta beş yarıçapıyla dahi yanaşmıyordu. Oturduğu yerde yan bir pozisyon almış endişeyle seyrediyordu beni. Sanki uzak geçmişten çok birazdan intihar edecektim. "Sen o zamanlar babasının peşinde pervane olan bir kasıntı olduğun için fark etmemen normaldi," dedim gayri resmi. Amacım onu eleştirmekten ziyade ortamın katılığını yumuşatmaktı aslında. Amacım gerçeklikte vuku bulamayınca intihar girişimimin detaylarına inmiştim. "Babamın baskısı bıktırıyordu. Annemin ölümü de eklenince-"

Sözümü kesti. "Kurtulmak mı istedin? "

Kurtulmak istemeseydim yabancı ruhlu kurtarıcımı bilemezdim kesinlikle. "Galiba," dedim kafamı gökyüzüne çevirirken. "Biri tarafından kurtarılmak istedim." Bana verilen değeri fark etmek istedim. Hayattaki değerimi anlamak istemiştim. "Kardeşin kurtarıcım olmaya gönüllü oldu."

Banka yaslanıp bacaklarını öze doğru uzattı. "Seni nasıl bulmuş?" yüzyılın gizemi de buydu sanırım. Beni nasıl bulduğunu bilmiyordum. Bilip bilemeyeceğimi bile bilmiyordum ki Eren'in cevapsız sorularını yetim bırakmayayım. Saçlarımı savururcasına başımı iki yana salladım. Yetimlerin elinden biraz bari tutmuş sayılmıştım.

PERİ PADİŞAHININ KIZI VE KARA VEZİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin