Selaaam! Biz geldiiik :) Özlediniz diye umuyorum. İlk bölüm yorumlarından anladığım kadarıyla herkes Ali'yi sevmiş, bağrına basmış. Çok memnun olduk bu duruma.
Bu bölümde biraz daha onları tanıyacaksınız. Çok spoiler vermeden bölüme geçelim istiyorum. Malumunuz çenem açıldı mı durmuyor. Yorumlara cevap verirken ağzımdan bir şey kaçıracağım diye çok korkuyorum :)
Herkese keyifli okumalar. Bölüm sonunda görüşürüz.
•••
İçeri süzülen ışık gözlerimi rahatsız ederken yorganı kafama kadar çektim. Uyanmak istemiyordum. Bugün Sevda'nın izin günüydü. Sabah işe giderken onu göremeyecektim ve onun bal gözlerini görmeden benim günüm aymak bilmiyordu.
Alarmın sesi bütün odayı doldururken uyanmamak için daha fazla direnemedim. Yattığım yerden doğruldum ve saati susturduktan sonra yorganı yatağın diğer tarafına itip ayağa kalktım. Çıplak ayaklarım yere her değdiğinde soğuktan yanıyordu. Koridora çıkana kadar adımlarımı biraz daha hızlandırdım. Kenarda duran terliklerden birini ayağıma geçirince rahatlamıştım. Doğruca lavaboya girip kısa bir duş aldım.
Çıktığımda ev biraz daha hareketlenmişti. Kapının önünde bekleyen Gökhan, dışarı çıkmamla beraber söylenerek içeri girdi. "Ettim altıma be abi! Ne duş almakmış!"
Ardımdan kapanan kapıya aldırmadan yapıştırdım cevabı. "Ulan eşek sıpası işemek için benim duşa gireceğim saati mi bekledin?"
Vereceği cevabı beklemeden hızla odama girip ısıtıcıyı çalıştırdım. Hava öylesine soğuktu ki odanın içi bir türlü ısınmak bilmiyordu. Bakışlarım duvardaki saate ilişince daha fazla geç kalmayı göze alamadım. Babam birazdan uyanır da benim hâlâ evde olduğumu görürse fena arıza yapardı.
Soğuğa aldırmadan havluyu üzerimden çekip giyinmeye koyuldum. Vücuduma çarpan soğuk, titrememe sebep olsa da yapacak bir şey yoktu. Hızlı hızlı giyinmeye devam ettim. Annem dakikalar sonra elinde kazağımla odama girdiğinde ellerinden öpesim geldi.
"Ali'm! Üşüme diye ütüleyiverdim evladım. Al, giy sıcak sıcak."
Kazağı alıp beyaz tişörtümün üstüne geçirdim. Ütünün sıcağı öyle iyi gelmişti ki...
"Annem, Allah razı olsun." Ellerini kavrayıp öptüm. "Sen olmasan donup kalacaktım."
Boyunun yettiğince uzanıp saçlarımı okşadı. "Kurban olurum sana Aliş'im."
"Her şeye eyvallah da Aliş demesen olmuyor mu?"
Başını iki yana sallayıp yerdeki pantolonumu kaldırdı.
"Çay olmuştur. Hadi, baban kalkmadan kahvaltını et de git artık."
Bir şey söylememi beklemeden odadan çıktı. Dolabın kenarında asılı duran deri ceketi de üzerime geçirdikten sonra hızlı adımlarla mutfağa geçtim. Bir dilim ekmeğin arasına peyniri sıkıştırıp çayın sıcaklığına aldırmadan hızla kafama diktim.
"Ben çıkıyorum."
Elimdeki ekmeği ağzıma atıp kapıya koştum. Ayakkabılarımı da ayağıma geçirmiş kapıdan çıkmak üzereyken annem hızla yanıma ulaştı.
"Oğlum! Atkınla bereni unuttun."
Elindekileri alıp dudaklarımı alnına bastırdıktan sonra kapıdan çıktım. "Hayırlı işler!" diye arkamdan seslendiğinde sokağın başına varmak üzereydim. Köşeyi döndüğümde kısa bir süre Sevda'yı göreceğim anın hayalini kuracak olsam da izin günü olduğunu kendime hatırlatıp boş hayallere kapılmadım. Sokağı aşıp sağa saptığımda üzerinde kırmızı parkasıyla Sevda belirdi karşımda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çözülmeye Hasret Düğümün || Berna Aslıhan
General Fiction"Doğan gün herkese umut olurken bana ıstırap oluyordu. Sevda ve ben aynı gökyüzüne bakan iki ayrı şehir gibiydik. Bir o kadar uzak, bir o kadar tanıdık... Ama asla kavuşamayan iki farklı şehir..." *** Kızın gülüşüne ömrünü emanet edebilecek kadar âş...