Tırnaklarım derimi yırtıp geçerken hızla uzaklaşan arabanın ardından öylece bakmaya devam ettim. Kalbimde öylesine büyük bir acı vardı ki bunu tarif etmeye ne kelimelerim ne de nefesim yeterdi.
Kimdi bu adam? Daha da önemlisi Sevda'nın o arabanın içinde ne işi vardı?
Siyah BMW kısa bir süre sonra sağa dönünce o an verdim kararımı. Peşlerinden gidecektim. O herif her kimse öğrenecek gerekirse de ağzını burnunu dağıtacaktım. Elimdeki bezi içeri doğru fırlatıp koşmaya başlayacağım sırada arkamdan gelen sesi duydum.
"Ali abi?"
Arkama döndüğümde Gökhan ve Fatih'i şaşkın gözlerle bana bakarken buldum. Fatih, Sevda'nın kardeşiydi.
"Abi, kaç oldu seslendik sana. Neye bakıyorsun öyle?" diye sordu Gökhan.
"Geçen araba kimin, tanıyor musunuz?"
İkisi de başını iki yana salladı. Demek ki Sevda'nın yanında oturduğu dallama her kimse Fatih onun kim olduğunu bilmiyordu.
Gökhan'a bakıp başımla içeriyi işaret ettim. "Babam içerde. Girin siz de... Ben birazdan geleceğim."
"Abi nereye?"
"Soru sorma oğlum! Ne diyorsam onu yap! Geleceğim dedim. Hadi..."
Kapının kenarında asılı duran ceketi üzerime geçirip hızlı adımlarla Sevdaların oturduğu sokağa doğru ilerledim. Ne görecektim bilmiyordum, göreceklerimi kaldırabilecek miydim onu hiç bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı o herifin ağzını burnunu dağıtacaktım.
Akşam ayazı yüzümü yakıp geçerken yavaşlamadım. Ne kadar hızlı yürürsem soğuk o kadar fazla canımı yakıyordu ama içimde öyle büyük bir ateş vardı ki soğuğun acısını bile hissetmiyordum.
Birkaç adım sonra sağa dönüp yavaşladım. Önce neler olduğunu görmem gerekiyordu. Belki de sadece arkadaşıydı. Kenardaki elektrik direğinin arkasına saklanıp iki ev ilerideki Sevda'yı izlemeye koyuldum. Adama karşı hiç samimi hareketlerde bulunmuyordu da adam ona gevrek gevrek sırıtıyordu ya, olduğum yerden çıkıp sağlam bir yumruk atmak geçti içimden.
Tam ileri atılacağım sırada Sevda'nın adama uzanan elini fark edince bir kez daha sakinleşmek için derin bir nefes aldım.
Sakin ol oğlum, sakin ol...
İkisi tokalaştıktan sonra adam arabaya binip hızlı bir manevrayla direksiyonu benden tarafa çevirdi. Bu, yüzünü görmek için iyi bir fırsattı. Bakacaktım, bir kez daha yüzüne bakacaktım ki benim Sevda'ma dadanan dallama kim hafızama iyice kazıyacaktım. Araba tam yanımdan geçerken yüzünü biraz daha net görebilmek adına birkaç adım öne çıktım.
Esmerdi, saçlarında hafif bir kırçıllık vardı. Yüzündeki sakallarsa günlerdir kesilmemiş gibiydi. Bariz bir şekilde en az otuz yaşındaydı bu adam. Hatta belki de otuz beş... Sevda'nın ne işi olurdu bu adamla aklım almıyordu. At hırsızı gibi de tipi vardı zaten...
Araba önümden geçip giderken Sevda'nın sesini duydum.
"Ali!"
Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Onu duymazdan gelip dükkâna geri mi dönmeliydim yoksa gözlerinin içine bakıp sanki bir şey olmamış gibi mi davranmalıydım?
Bir kez daha seslendi. "Ali!"
Ancak bu defa sesi çok yakınımdan gelmişti. Saniyeler sonra kolumdaki dokunuşu hissettiğimde önce kolumu saran narin ellere ardından da Sevda'ya baktım. Bakışlarımdaki sertliği fark etmiş olacak ki ellerini hızla kendine çekip birkaç adım geri çekildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çözülmeye Hasret Düğümün || Berna Aslıhan
General Fiction"Doğan gün herkese umut olurken bana ıstırap oluyordu. Sevda ve ben aynı gökyüzüne bakan iki ayrı şehir gibiydik. Bir o kadar uzak, bir o kadar tanıdık... Ama asla kavuşamayan iki farklı şehir..." *** Kızın gülüşüne ömrünü emanet edebilecek kadar âş...