Bölüm şarkımız;
On İkiye On Kala - Bütün İstanbul Biliyor
Keyifli okumalar.•••
Sevda, Ömer'in yanından ayrılmamıştı. Yalnız başıma yürümeye devam ederken Ayça adımlarını hızlandırıp bana ulaştı.
"Demek beni bu yüzden çağırdınız."
Ellerimi ceplerime saklamış yürümeye devam ediyordum. "Anlamadım."
Ayça bilmiş bir ifadeyle bakıyordu. "Onu kıskandırmak istediğini söyleseydin seve seve yapardım bunu."
"Yanlış anlamışsın sen. Yok öyle bir şey."
İnanmasa da daha fazla üstelemedi. Sahile ulaştığımızda Ömer'le arada sırada içmeye geldiğimiz mekâna oturmaya karar verdik. Sevda karşıma oturduğunda Ayça da onun yanına oturmuştu.
Garson siparişimizi almaya geldiğinde bir büyük rakı söylemeyi de ihmal etmemiştik. Sevda'nın gözlerindeki bakışları gördükçe neşem yerine geliyordu. İçmesini pek becerdiği söylenemezdi ama sarhoş olunca tam bir kedi yavrusuna dönüşüyordu.
Mezeler masaya geldikten kısa bir süre sonra rakıyı da getirmişlerdi. Kendime her zaman olduğu gibi duble koyup az su karıştırdıktan sonra Sevda'nın bardağını önüme çektim.
Bir parmağı geçmeyecek kadar rakı koyup geri kalanına su doldurdum.
"O ne Ali? Su karıştırılmış süt gibi..."
"Senin sarhoşluğunu çekemem kızım. Ayrıca eve sarhoş gidersen babana ne diyeceğiz?"
Haklı olduğumu bildiğinden üstelemedi. Ömer ve Ayça da bardaklarını doldurduğunda kadehler havada buluştu. Aldığım yudumun ardından su içme gereği duymadım.
Sevmezdim rakının ardından su içmeyi. Bana kalsa rakıya su bile katmazdım ya, öyle içince çok çarpıyordu. Neticede sarhoş olmaya gelmemiştik buraya.
Çok geçmeden yemeklerimiz de geldiğinde Sevda masada ne kadar közlenmiş domates varsa topladı. Gülmemek için kendimi tutmam gerekti. Kolumu masaya yaslamış eğik tuttuğum rakı bardağını yavaşça dudaklarıma götürürken Sevda bakışlarını kaçırdı.
"Gülme. Rakının yanında başka bir şey yiyemediğimi biliyorsun."
Uzanıp yanağını okşama hissimi bastırmak zorunda kaldım. Başımı tek tarafa yatırıp gülümsedim. "Biliyorum." Masadaki mezeleri işaret ettim. "Aç kalırsan bozuşuruz. Şunlardan ye bari."
Gönülsüzce mezelerden birer kaşık tabağına doldurdu. Ayça ve Ömer kendi aralarında konuşmaya devam ederken kadehimi Sevda'ya uzattım. Aynı içtenlikle bakıp gülümsedikten sonra kendi kadehini tokuşturdu.
"Sağlığına..."
Kadehi ona doğru kaldırdıktan sonra dudaklarıma götürüp büyük bir yudum aldım. Gözlerine bakarken kendimi kesinlikle frenleyemiyordum.
Sözde bu gece Ayça'yla ilgilenecek, Sevda'nın beni kıskanıp kıskanmadığını görecektim. Peki şu an ne yapıyordum? Kahretsin ki o bal gözlerinde yine kendimi kaybetmiştim.
Sadece rakı içiyor önümdeki balığa elimi dahi sürmüyordum. Bir duble daha doldurdum.
"Sen neden yemiyorsun? Çok açım dememiş miydin?"
Yüzümdeki acı gülümsemeyi saklamaya çalıştım. "Demiştim."
Çatalı elime alıp bir parça attım ağzıma. Onu ikiletmeden dediğini yaptığım için memnun bir ifadeyle gülümsedi. Gülümseyince gamzeleri çıktı ya yine ortaya kalbimi söküp önüne koyasım geldi. Her güldüğünde bana ne yaptığını anlamasının başka yolu yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çözülmeye Hasret Düğümün || Berna Aslıhan
General Fiction"Doğan gün herkese umut olurken bana ıstırap oluyordu. Sevda ve ben aynı gökyüzüne bakan iki ayrı şehir gibiydik. Bir o kadar uzak, bir o kadar tanıdık... Ama asla kavuşamayan iki farklı şehir..." *** Kızın gülüşüne ömrünü emanet edebilecek kadar âş...