15.BÖLÜM: "Cam Kırıklarıyla Süslenmiş Geçmişin Müzesi."

51K 2.8K 14.6K
                                    

Canan Erçetin, ben kimim?
Göksel, Yalnız Kuş.

Sınır: 120 VOTE 1500 YORUM.

Tekrardan yakşamlar eheheheheheh hadi okuyalım bölümü...

15.Bölüm: "Cam Kırıklarıyla Süslenmiş Geçmişin Müzesi."

Berfu Vivam'ın güncesinden;02

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Berfu Vivam'ın güncesinden;
02.02.2016

... Bir yerde okumuştum, geçmiş acı veriyorsa geçmemiş demektir yazıyordu. Bu cümleyi çok uzun düşünmüştüm çünkü geçmişin ne zaman uyuşacağını bilmek istiyordum eğer ölünce geçmiş etkisiz eleman olacaksa insan yaşamı boyunca acıdan kıvranan bir mekanizmaya dönüşmez miydi? Annem bundan aylar önce ben ağlarken saçlarımı okşayıp her yaranın kabuk tutacağı bir zaman vardır, o zaman dilimi seni bulduğunda hayatın yeniden yazılır demişti. O zaman dilimin beni bulacağına zerre inanmıyordum çünkü bir yaram yoktu, birden fazlaydı. Zaman hangi birine yetişip kabuk tutturacaktı yaralarıma?

Bedenimizde bir yerimiz kanadığında yara bandı yapıştırıp kanamasını durdurduğumuz gibi kalbimizdeki yaralara da yara bandı takabilseydik belki o zaman kalbimiz pürüzsüz olup çiçek açabilirdi.

Ve aşk,

Sonsuz kelimelerle anlatabilirdim bu cümleyi, kırmızı tertemiz bir elmaya benzerdi dışının güzelliğine aldanıp elmadan bir ısırık alırdınız, ağzınıza yayılan o tat önce sizi rahatsız ederdi hemen bir bardak su içtiğinizde tat ağzınıza yapışır ve o an fark edersiniz ki o acı tadı sadece yediğiniz elma temizler, su veyahut başka bir madde değil. İşte aşk buydu, ısırık aldığınız elma aslında kişiye duyduğunuz aşktan geriye kalan hayal kırıklığı, içtiğiniz su ise yaşadığınız hayal kırıklığını size unutturmaya çalışan bir adam veya kadındır.

Aşkın yarasını ancak açan kişi kapatabilir, bunu unutma kırık hayaller saklı defterim...

🔗

Günümüz.

Köhne ruhun dolabına asılmış her acı portresinin çalınmış ıslak boyaları olurdu ve o boyalar çocukluğu hararetli bir yangında can vermiş balıklara benzerdi. Balıklar ölünce omurgalarını beraberinde götürmezler kurumuş çubuk gibi köşeye atar yavaşça yok olurdu ama o omurga üzerine basılmadıkça tek parça halinde durup çürümeyi beklerdi. Kendini bilmez bir ayak, o omurgası bastığında bir insan beli kırılıyormuş gibi rahatsız edici bir ses çıkardı ardından omurga cam gibi tuzla buz olup dört bir yana dağılırdı.

Omurgalar bayım, ruhun kalbidir.

Siz omurgaları kırarsanız ruhun kalbini katledersiniz.

Akşamüstü tüm şehre ölüm gibi çökerken buğulu havanın sessiz cenazesini izledim, gökyüzü insanın ömrü gibi geçip gidiyordu kıyıdan köşeden. İç geçirip elimdeki bardağı bırakıp Rezzan hanımın gözlerine baktım, her zamanki gibi diktatör bakışları yine üzerimdeydi. Benimle havadan sudan muhabbet edip sohbete dalmak isterken benim soracağım soru çoktan belliydi. "Neden Ada ile görüşmemi istemiyor musunuz Rezzan hanım?" Diye sordum lafını tamamladıktan sonra.

Rivayetler Mahzeni.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin