thirty seven

1.2K 116 151
                                    

Parlayarak yanma, çabuk sönerdi. Bizim hikayemizde Sarp'la böyle olmuştu. Spot ışıkları altında, etrafımıza kör olarak başlamıştık bu hikayeyi yazmaya. Ardından hikaye alev almıştı, korkumuz ve telaşlarımız üzerine gaz olmuştu ve parlayarak yanmıştı sayfaları.

O yanmış sayfaların üzerine daha fazla kelime yazmaya çalışmak beyhude bir çaba değil de neydi?

Rüyalarımda sürekli birleşiyorduk. Hayalimde mutlu bir hayat sürüyorduk ama gerçek hayatta kafamıza kazıdığımız doğruları atlayıp kendi doğrumuzu çizemiyorduk.

Çıkmaz bir sokakta olduğumuzu düşünürdüm. Ya o çıkmaz sokağı yıkacağımızı ya da geriye dönüp bu yoldan döneceğimizi ama yine de başka bir yol arayacağımızı sanardım. Ülkemizin gerçeklerinin boyumuzu aştığını, on sekizimizde hissettiğimiz gelecek kaygısının, esarete bağlı yaşamanın bir gün geçeceğini düşünmek isterdim.

Ben onunla her şeye rağmen beraber olabilmeyi isterdim. O çıkmaz sokağa, ülkenin vahametine rağmen beraber olabilmeyi, bir bütün olabilmeyi isterdim. Ama aslında her şey benim düşündüğümden farklıydı. Onun düşündüğünden de farklıydı. Benim kafamda yarattığım o çıkmaz sokak, onun kafasında kurduğu ülkemizin bitmek bilmeyen cehaletle savaşında yitip gideceğimiz korkusu, distopik dünyada yaşıyoruz inancı bir kum tanesi kadar bile önem arz etmiyordu.

Bizi ne çıkmaz sokağın çaresizliği ne de güzel ülkemizin kötü insanları mahvetmişti. Bizi mahveden, bizi bu hale sokan yine bizdik.

Kafamızdaki korkular çiğ çiğ yemişti bizi doğru, benim kalbim haddinden fazla cesur olmuştu da kalkıp haykırmıştı beceriksizce evet ve o da bu bir sike yaramayacak itirafı kendi korkuları yüzünden toprağa gömmeyi tercih etmişti; bu da diğer bir yıpratıcı doğru ama eninde sonunda bizi el ele tutuşmaktan, dudaklarımızı birleştirmekten alıkoyan şey neydi?

En başında yaptığımız gibi devam edebilmeyi imkansız hale getiren, birbirimize dokunmaktan korkacak, birbirimize elimizi uzatmaktan aciz duruma getirecek hale sokan kimdi?

Bizdik.

Benim şahsiyetim ona, onun karakteri bana fazla gelmişti. Biz beraber olsaydık, birbirimize sarılmayı becerebilseydik bile mutlu olamayacaktık.

Ben onu daha cesur yapmaya çalışarak değiştirecektim, o beni korkularıyla hep diken üstünde tutacaktı. Birbirimize uygun değildik.

Biz sadece ateşli birkaç gece geçiren, on sekiz yaşında duygularını ve yaşadıklarını kaf dağına çıkaran insanlardık.

Bundan dört yıl sonra, belki de haykırdığımın aksine onun adını bile hatırlamayacaktım. Biz onunla parlayarak yanmış kolayca sönmüştük.

Yine kendine yalan mı söylüyorsun Akın?

Gözlerimi kapatıp avcumu alnıma vurdum. Burası asla susmayacaktı değil mi?

Alnımı sertçe ovaladım. Beynimi kulaklarımın ardından çıkartıp elimde parçalamak istiyordum. Hep düşünüyordu; durmadan, gerekli gereksiz ne varsa tavaf ediyordu zihnimde. Yalan yanlış şeyleri doğruymuş gibi sıvazlayarak önüme diziyordu ve yalanla doğruyu birbirinden sıyırmak çok yorucuydu.

Her şeyle baş etmeye çalışmak çok zordu. Duygu ve durum değişimleriyle uğraşmak, on sekiz yaşında aşkla tanışıp eline yüzüne bulaştırmak ve buna rağmen yeni bir ilişkiye devam etmeye çalışmak, aklındaki kişiyle hayalinde ama yanındakiyle gözlerinin içine baka baka sevişmek işkencelerin en yıpratıcı olanıydı.

Durmayı unutmuş, freni patlamış bir arabanın içinde basa gaz giderken durmayı yalnızca hayal edebilirdim. Çünkü gerçekten durmak istersem, bir yerlere çarpıp yeniden her şeyi mahvetmem gerekecekti. Belki de böyle hızla yaşamak, işkenceye razı gelmek yapılması gerekendi.

rolling in the deep |boyslove|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin