twenty two

1.7K 153 88
                                    

Başarı merdivenleri uzun ve zorludur, çıkarken dikkat etmek gerekir, geri adım atarken saymalı, not etmeli ve daha fazla adım için kendinizi hazır hissettiğiniz anda atılmalısınızdır. Çünkü o merdiveni tırmanmaya çalışan tek kişi siz değilsinizdir, bir dolu rakip sizi geçmek için gerilemenizi beklerken, sizin aşağıya doğru sendelemeniz için alçakça davranışlarda bulunurlarken dik durmak zorundasınızdır. Hayatta başarılı olmak da tam bu sebepten zordur, dahası başarıyı elde ettiğinizde dahi elinizde tutup tutamayacağınızın bir garantisi yoktur, bu yüzden yine ve yine tetikte olmak durumunda kalacaksınızdır.

Başarmaya meraklıydım, elimde tutmam gereken bir kupa vardı; sahaya çıkacak, bir maç kazanacaktım ve takımımla kupa kaldıracaktım. Hayallerim basit, monotondu, herkesin dilediği gibi işimde iyi bir insan olarak anılmak, bir numara diye gösterilmek istiyordum. Babama kanıtlamam gereken, annemi kurtarmam gereken bunca mevzunun içinde ben kimseyi sevemezdim.

Ama seviyordum. Cesurca karşısına çıkıp söyleyemeyecek olsam da onu o partide gördüğüm ilk saniyeden itibaren ona sahip olma isteğiyle dolup taşmıştım.

Biz birlikte bazı hatalar yapmıştık. Emin olmadığımız bir yola girmiş, bodoslama ilerlemiş, pişman olunca ise suçu birbirimize atıp çıkışının olmadığı yerde yine birbirimize kızmış durmuştuk.

Henüz kimse görmese de başarı merdivenlerinde fazlasıyla gerilemiştim ben. Henüz kimse bilmese de ona aşık olmuştum ben. Yaptıklarına rağmen onu affetmeye bir nefes uzaktım işte.

O derin bir nefes ihtiyacıyla dolup taşıyordum, birisi kafamı su dolu bir kovaya bastırıyordu sanki. Öylesine açtım ki mutluluğa, öylesine açtım ki rahat bir nefese sadece yatağımın üzerinde yatarken bile onu düşünmekten deliye dönecek olmak artık kalbimi bir bıçakla delip geçiyordu.

Onu düşünmek bana zarar veriyordu. Özellikle de içimdeki bu duyguları kabul ettikçe hepsi daha da baskın oluyor, daha da çok fethediyordu içimin kıyılarını.

Buluşma saati gelene kadar orada düşündüm. Sarp'la bir ilişkiyi yürütebilir miydim gerçekten? Dahası o bir ilişki ister miydi ki benimle? Her şeyi Yağız ve Doruk gibi riske atabilir miydik biz? O sanatından, ben sporumdan bizi biz yapan bu hayallerden vazgeçebilir miydik aşk uğruna?

Ben kendimi korkak sanırdım ama sen benden de ödlek çıktın. Tam olarak böyle demiştim ona, Selin'i gözlerimin önünde öptükten sonra evime geldiğinde duygularından korktuğunu ima etmiştim, peki şimdi kim korkaktı?

Hayır, korkak olmayacaktım.

Hızla ayağa kalktım. Telefonumu cebime atmadan önce Sancak'a direkt kafede buluşalım diye mesaj çektim, İlayda'nın klasik nasılsın sorularına cevap verip evden fırladım. Depoya giderken düşüncelerimin ne yöne saptığının hiç farkında değildim, hatta düşünmemeye çalıştığım doğruydu.

Düşünmek ve mantıklı davranmak istemiyordum.

Deponun köşesinde durduğumda, nefeslerimi düzene sokmak ve bu temposuz koşunun ciğerlerimdeki etkisini geçirmek için dizlerime tutunmak zorunda kaldım. Tam o sırada deponun demir kapısı gıcırdayarak açıldı, bir topuklu sesi kulaklarıma dokundu.

Tam doğrulacakken, "Eskisi kadar uğramama izin vermiyorsun artık, yoksa modam eskidi mi?" Bu kız sesini nereden tanıdığımı bilmiyordum.

"Hayır," Diyen sesi çok iyi tanıyordum ama.

"Sen asla eskimeyen güzel bir esersin, gel buraya." Bu flörtöz dolgun erkek sesiyle köşede durduğum kısımdan başımı hafifçe çıkardım.

rolling in the deep |boyslove|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin