twenty six

1.8K 142 118
                                    

Ondan önce, ben bir krallıktım. Kendi hayatıma kendim hükmederdim, eğer bir hata yaptıysam kendimi dar ağacına gerer, nefesimi keserdim. Ondan önce ben asırlık çınarlara, kükreyerek akan derelere, şen şakrak çocukların oynadığı sokaklara, kendimi korumamı sağlayacak askeri güce sahiptim, ben güçlü ve yıkılmaz o krallıktım.

Fakat onunla tanıştıktan sonra, hükmeden o olmuştu, bir hata varsa boğazımı kesen o olmuştu. Ondan sonra benim tüm ormanlarım tahrip edilmiş, gürleyen derelerimin kökünü kurutmuş, sokaklarımda çocuk bırakmamış, askerlerimi tek bir lafıyla dağıtmıştı. Ben artık o eski krallık değildim, yıkılmaz değildim.

Anlıyorsun değil mi Sarp?

Önce vücudumu ele geçirdin, adım adım ilerleyip damarlarıma kadar sen oldum, eskiden olduğum kişiyi alıp asla uzanamayacağım bir rafa kaldırdın ve en sonunda delirttin beni, zihnimi çöle döndürdün, yıktın krallığımı.

Senden önceki beni bile hatırlayamaz oldum sayende. Artık ne eskisi gibi davranmaya gücüm ne de senin için yürümeye takatim var.

Ciddi anlamda, bu sefer kesin olarak belkileri çöpe atıyordum.

Hani belki bir gün birbirimizi kırmadan, çiğneyip tükürmeden severiz demiştim ya, olmayacaktı o iş çünkü ne ben onu hak ediyordum, ne de o beni.

Sevmeyi becerememiştim, sevdiğimi söylemeyi bile becerememiştim; kollarımı daha sıkı saramayıp geri çekilmesine izin vermiştim, bana veda etmesine izin vermiştim. Her şey için çok pişmandım. Onu anlamaya çalışmakta çok geç kalmıştım.

Ancak her şeyi tek başıma omuzlamamam gerektiğini de biliyordum, tek problem ben değildim; bu ilişkiyi sadece ben harcamamıştım.

Birbirimizi acı çektirerek sevmiştik, ikimizde birbirimize hükmetmiştik. Yeri gelmişti o beni, yeri gelmişti ben onu kırmıştım. Her şey karşılıklıydı, zıtlıklarımızda boğulmuştuk.

Bana veda ettiği aklıma geldikçe, o dolmuş gözleriyle yüzüme son olduğunu bildirircesine baktığı zihnime düştükçe sarsılıyordum.

Ağlamam şiddetleniyordu ve bu kafayla daha fazla gidemeyeceğimi anlıyordum.

Depoyu ardımda bırakıp yürümeye başladığımda saatler geçmeye başladı. Eve gidemezdim, anahtarımı almamıştım. Sancak'a gidebilirdim ama biraz daha toparlanmak istiyordum. Sokakları geçerken depoya gidişim geldi aklıma, kendi kendime nasıl da fark etmeden umut etmiştim.

Onun sayesinde kendime yalan söylemeyi bile öğrenmiştim.

İlk kez öpüştüğümüz yerin önünde buldum bedenimi. Köşedeki tekel bayisi, gündüz gözüyle İstanbul binaları ve sokak hayvanları tanıdıktı, bu tanışıklıkta soluklanmak istedim. Oturdum eskiden oturduğum yere; elimdeki hayali vanilyalı viskiyi yudumladım, Sarp'la ortamıza koydum, sarman kedi mırladı ve oyun başladı.

Sonra ağladım.

Ağlamak yeni hobimdi, eskiden hiç ağlayamadığımdan mütevellit bunun acısını çıkarmak istiyorcasına şiddetli akıyordu yaşlar. Eskiden kimsenin önünde ağlayamazdım şimdilerdeyse yanında ağlamadığım insan kalmamıştı.

İçimdeki acı geçmeyecek kadar ağrılıydı, kalbimin yerine kırık bir vazo konulmuştu. Göğüs kafesim kırılmış bunca zaman içimde ne tuttuysam hepsini salmıştım, kördüğümler çözülemeden içimden akıp giderken dizlerimi kendime çektim.

Hikayesi basit ve bir o kadar da yaralayıcıydı. Şartları ortaya koyuyordu, nasıl bir dünyada büyüdüğümüzü bize vurguluyordu. Birisini sevmişti, belki sevdiği kişi de onu sevmiş belki de sevmemişti ama hikayenin sonunda ölmüştü ve her nasıl öldüyse Sarp bunun hesabını hem yönelimine hem kendisine kesmişti. Bana diyordu ama kendisine daha acımasız davranıyordu farkında değildi, en çok acıtan da beni korumak için benimle olmayacağını söylemesiydi.

rolling in the deep |boyslove|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin