twenty one

1.8K 148 50
                                    

bir hafta sonra

Her zaman korkak olduğumu biliyordum ama bunun yüzüme bu kadar sert vurduğu daha net bir zaman yoktu sanırım.

Bir haftadır kendimde olduğumu sanmıyordum, ot gibi yaşamaya başlamıştım; Sancak'la artık partilere gitmeyi istemiyordum, tek aktivitem spor yapmak ve Yağız'ın benden yapmamı istediği şeyleri yapmaktı. Tamamıyla takıma ve kendime odaklanmış, hatta haftasonu ablamın yanına gitmiş ve kardeşlik görevimi yapmıştım.

"İyi misin lan sen?" Diyen Sancak'a bakmadan onu onayladım ve giyinmeye başladım. Formamı giyerken Yağız'ın mutluluktan pişmiş kelle gibi sırıtması dikkatimi çekti.

"Sen iyi misin asıl?" Dediğimde hızla onayladı beni ve duş kısımlarına doğru yürüdü. Sancak'la birbirimize baktık, kaşlarımızı çattık.

"Şüpheli." Dedi Sancak yavaşça. Öyleydi, Yağız'ı son zamanlarda çökmüş görüyordum; yorgunluktan bayılacak gibi etrafta geziniyor, göz altlarında mor halkalarla ve neredeyse korkutucu diyebileceğim beyaz suratıyla hayalet gibi davranıyordu. Ama şuan öyle değildi, yüzüne can gelmişti resmen.

"Neyse ben su alacağım kantine gidiyorum." Dedim sevinçle Yağız'ın arkasından bakarak. "Bir şey ister misiniz?"

Sancak; "Huzur." Derken Yağız başını yok anlamında salladı.

Soyunma odasından çıkıp sahayı dolaştım, ardından ana binaya doğru yürüdüm. Binanın içi dışarıya göre daha sıcak olduğu için gevşeyerek kantine girdim. Ancak gevşeyen bedenim çok geçmeden hazır ola geçti, Sarp ve Doruk kantinde parlıyordu. Bir haftadır görüşmemiş sayılmazdık, okulda illaki bir araya geldiğimiz oluyordu. İki gün önce, biz sahadayken Doruk ve onu sınıftan Mercan'la beraber tribünlerde görmüştüm. Yalnızca uzaktan bir bakışma geçmişti aramızda, ikimizinde konuşacak bir şeyi olmasa da görmeye alışmamız gerektiğinden uzun süre bakmıştık birbirimize. Maçtan sonra bizimkiler kazandıklarını kutlamak için tişörtleri atmış, Kaptan'ı havaya atıp eğlenmişlerdi. Bense sırf Sarp'ı kışkırtmak için tişörtümü başımdan çıkartmış, belki gelip benimle konuşur diye düşünmüştüm. Düşündüğüm gibi olmamıştı.

Masalarının önlerinden geçeceğimi anladığımda kalbimde hissettiğim sızıya rağmen başımı dik tutmaya özen gösterdim. Karo zeminde adımlarım çınlarken kulaklarımdan itibaren bir kızarıklık aşağıya doğru indi, bu bir hafta sonraki en yakın halimizdi. Masalarının önünden geçtiğim hali, arkası bana dönük hali ona en yakın olduğum haliydi. Çaresizliğin kokusunu alabiliyordum kendimden, kollarım karıncalanıyordu.

Çok ağır konuşmuştum. Aynı bir zamanlar onun bana yaptığı gibi konuşmuştum ama göğsüme bir öküz oturmuştu sanki. Emindim ki kırmıştım onu, belki de bu yüzden baksa bile görmüyordu beni.

"Ne istiyorsun Akın?" Kantinci Gülan Ablaya parayı uzatıp bir su aldım, paranın üstünü beklerken sırtımdan aşağıya doğru bir ürperti indi ve çok geçmeden birisinin elini sırtımda hissettim.

Dönüp baktığımda bu kişinin İlayda olduğunu anladım. Bir haftadır neredeyse her gün günaydın ve iyi misin yazıyordu, sebebini anlayamadığım bir şekilde onu sürekli bertaraf etsem de kibarca sorduğu sorulara geri yanıt vermek durumunda kalıyordum. Sonunda arkadaş olmaya başlamıştık, aslında kötü bir kız değildi.

"Selam," Dedi İlayda nazik bir sesle. Uzun ve iri bir kızdı, uzun sarı saçları omuzlarından aşağıya doğru şelale misali akıyordu. Kahverengi güzel gözleri neşeli görünüyordu, küçük yüzünde hokka burnu ve kalp şeklinde dudakları vardı.

"Selam." Yanıma geçti ve kahve siparişi ettiğinde bekleyip beklememem gerektiğini anlayamadım. Dürüst olmam gerekirse Sarp'ın karşısında bir kızla bu şekilde durmak istemiyordum, onu kıskandırmaya çalıştığımı düşünmesini istemezdim ama bir yandan da İlayda'ya ayıp olacağının farkındaydım. Keşke biraz kestirip atabilen bir insan olsaydım.

rolling in the deep |boyslove|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin