thirty nine

1.3K 118 166
                                    

Daha önce hiç boş bir arazide, fırtınaya yakalanmamıştım. Hayatımın bir noktasından diğer noktasına inen şimşeklere ürkmemiş, hiddetle gök gürlediğinde ağlamamıştım.

Neyi bu kadar abartıyordum?

Sevilmemek normal olandı. Birisinin seni sevmemesi gerçekti. Ancak Sarp beni reddettiğinde, ona olan aşkımı kabul etmediğinde kudurmuştum. Ben cesur davranıp ona onu sevdiğimi söylemiştim, o nasıl beni sevmezdi, diye düşünmüştüm. Nasıl kabul etmezdi duygularımı?

İlk kez birisine açılmıştım ve böyle karşılanmak, onun da sevdiğini bilmeme rağmen bunu asla kabul etmeyeceğini bilmek çok acı vermişti.

Gerçek şuydu ki; acıdan, sevilmemenin verdiği yakıcı histen kurtulmak için İlayda'yla beraber olmuştum.

İstemiştim ki, yakıcı his dursun. Beni bu acıdan kurtarsın, İlayda'nın bana olan sevgisi beni iyileştirsin.

Ama her zaman yaptığım gibi hata etmiştim. Çünkü eğer istemediğiniz birisinden geliyorsa sevgi, sevgi değil zehirdir. Bunu öğrenememiştim bir türlü.

Üstelik zehirlenen tek kişi siz de olmazdınız; sizinle beraber karşınızdaki insan, çevrenizdekiler de bundan etkilenirdi. Bunu da unutmuştum fakat bir gece yarısı kabusumdan zıplayarak uyandığımda hatırlamıştım.

Rüyayı tam olarak anımsamıyor olsam bile terlemiş vücudumu yorganıma sararak ağlamıştım.

Neden bu kadar abartıyordum? Soru buydu.

Rüyayı hatırlamıyordum. Dahası o yalnızca zihnimdeki bir oyundan ibaretti, o rüya bana tekrar dokunamazdı, yaklaşamazdı. Ama iliklerime kadar korku içindeydim o gece.

Neden?

Çünkü daha fenasını yaşıyordum. O rüyadakinin kat ve kat fazlasını yaşıyordum ben.

Bir fırtınanın ortasında kalmıyordum ama iki insanın ortasında kalıyordum. Bir şimşek çakmıyordu ama mantığım çakıyordu zihnimde. Gök gürlemese de, kalbim gümlüyordu her seferinde.

***

Okula girerken gözlerim dün gecenin acısıyla zonkluyordu. Gözlerimin içine giren hava daha da canımı yakarken ve gözlerimi doldururken ellerimi yüzüme siper ettim.

Dün gece gördüğüm sayısız kabusun ardından uyanışım kabuslardan daha acı verici olmuştu.

Okula gelmemeyi düşünsem de dün de İlayda'nın transfer işlemleriyle ilgilendiğimiz için derslerin yarısına katılmadığım aklıma gelmişti ve bedenimi buraya ceset taşır gibi taşısam da işte buradaydım.

Gözleri hassaslaşmış, yüzü bembeyaz kesilmiş hayalet görmüş gibi solmuş ben ve benim kişisel cehennemim olan güzel okulumun önünde dikiliyordum.

Yakında buradan defolacaktık. Yaz geliyordu, son senenin son kısımlarına giriyorduk. Bu okulda harcayacağım ama bir ama iki ay kalmıştı.

Artık yapmamız gereken şey yalnızca; seneler boyunca yaptığımız müsabakalarda bizi izleyen, bizleri özel okullarına ve akademilerine kabul edecek olan insanların mektuplarını okumak veyahut Haziran'da gireceğimiz YKS'yle tekrar alanımızdan gelişmeye devam etmek olacaktı.

Sancak'ın kahve kokusunu duyumsamam, kolunu omzuma atıp saçlarımı karıştırması hemen hemen aynı zaman dilimi içinde gerçekleşmişti. "N'aber lan?"

Sesi neşeli geliyordu Sancak'ın. Gülümsedim.

"Bok gibi lan! Senden n'aber?" Kaşlarını çatıp kolunu omzumdan çekti.

rolling in the deep |boyslove|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin