thirty eight

1.2K 117 169
                                    

Korku insanı daha sadık, daha samimi ve daha anlayışlı yapardı. Bu dünyanın yazılı olmayan kurallarındandı. İnsanların korkuları zaafları, tüm nefret ettikleri şeylere tapınmalarını sağlardı. Yıllarca ailesine kötü davranmış, ölmek üzere olan bir adamın son sözlerinin "Ben size çok kötü davrandım ama lütfen beni affedin." şeklinde başlasa şaşırır mıydınız? Ya da paraya aşık olan egoist bir insan tüm parasını kaybedince bir anda halden anlamaya başlardı mesela. Düşüşler ve kayboluşlar bu noktada iyi ki varlar dedirtiyordu insana. Eğer insan kötü duruma düşmezse kötünün halinden anlamazdı çünkü, empati denilen duygu durumu yeni nesil teknolojik bir ürün gibiydi; herkes nasıl kullanacağını bilmiyordu henüz.

Ben babamın ölüm anında yanında olmak isterdim. Onun o yitip gitmek üzere olan elini tutup bir daha asla göremeyeceğim gözlerinin içine bakarak Umarım inandığın cehennemde çürürsün demeyi isterdim. Eğer beni sevdiğine biraz inansaydım bu duruma gelmezdim, eğer bir kez olsun olduğum kişiye saygı duysaydı kendimi severdim. Ama ailemiz, küçüklüğümüzden beri yanımızda olan ve bizi yetiştiren o iki insan sizi sevmeyince kendinizi sevmek çok zor oluyordu. Kendinizi yetiştirip büyütmek bunu yaparken de ebeveynlik görevlerinin tam aksini yapan ve sizi sürekli aşağıya çeken aile fertlerinizle uğraşmak çok yıpratıcı oluyordu.

Acaba benden nasıl bir baba olurdu?

Bombayı kucağıma bırakan İlayda'nın çekip gittiği gün, yani dünden beri, bu soru zihnimde neon ışıklı bir tabelayla yanıp sönüyordu.

Aslında sevmediğim bir kadından yaptığım çocuğa babalık edebilir miydim?

Asla babam gibi bir baba olmazdım ben. Oğlum ya da kızım, her ne yaparsa yapsın desteklerdim. Köstek olmazdım ve arkadaşı gibi yaklaşırdım. Onun korkup Bunu babama anlatamam diyeceği bir baba olmazdım asla.

Ama onu büyütebilir miydim?

Bu işin maddi bir yanı vardı. Daha on sekiz yaşındaki bir erkek iş bulsa bile Türkiye şartlarında onu ortalama bir şekilde yaşatmaktan ileriye gidemezdim.

Ayrıca... Benim de hayallerim vardı. Uçuk kaçıkta olsa takip etmeyi istediğim hayallerim vardı hem de. Büyük adam olmak istiyordum. Eğer bir çocuğum olursa onu krallar gibi yaşatmak istiyordum. Ortalamayla bir sorunum yoktu ama her mükemmel baba gibi en iyisini olmasını istiyordum.

Öte yandan çok korkuyordum. Titriyordum, ağlamak istiyordum. Yaptığım yanlıştan dönmenin tek yolunun o yanlışı yok etmek olması ise korkumu yükseltmekten başka bir şey yapmıyordu. Çocuğu aldırırsam hayatım tepetaklak olmayacak, istediğim ne varsa yapma özgürlüğüne tekrar kavuşacaktım. Düşünmem gereken ikinci bir can olmayacaktı, korkmama gerek kalmayacaktı.

Ama bunun da bana bir travma olarak dönmesinden korkuyordum. Birçok kez öldürme teşebbüsünde bulunmuş bir adamın çocuğu olarak daha doğmamış evladımı öldürmek ve bunu bencilce isteklerim yüzünden yapmak, anlık yaptığım hataların sonuçlarıyla yüzleşmeden hiçbir suçu günahı olmayan bir canı almak beni nasıl etkilerdi?

Gerçekten hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam edebilir miydim? Hiç babalık haberi almamış gibi hayallerimin peşinden koşmaya devam edebilir miydim?

On sekizimde baba olmak istediğime emin değildim, evet. Çocuğumu maddi manevi en iyi şekilde büyütmek isterdim; geçmişte pişmanlığım olmadan, geriye dönüp acıyla tebessüm etmeden yetiştirmek isterdim. İçimde bir ukte kalmasın, kalbim yapamadıklarımın ateşiyle yanmasın isterdim. Ama bu isteklerim madem varlardı, neden sorunsuzca yaptığım bu hatanın faturasını o bebek kesiyordu?

Bir diğer tarafta ise... Uzun vadeli düşünüldüğünde, bu çocuk dünyaya gelse bile güllük gülistanlık bir dünyaya gelmeyecekti. Aklı bir başkasında olan, baba sorunları olan bir baba ve umutsuzca babasına aşık bir annenin evladı olmak da bir nevi cezaydı.

rolling in the deep |boyslove|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin