thirty one

1.6K 136 126
                                    

Akın Öz

Yaptığımız her şey birbiriyle çakışıyordu. Düşüncelerimiz ve söylediklerimizin arasında koskocaman bir uçurum vardı. Fakat yine de hem onun hem benim aramıza aşılamayacak mesafeler koymak konusunda artık keskin yargıları vardı. O beni eskiden yaptığı hatalarından korumaya çalışıyor, bense artık kalbimin daha fazla kırılmaması için uğraşıyordum.

Yapabilirdik, eğer gerçekten isteseydik beraber olabilirdik. Fakat bu kolay olmazdı, demirden yapılmış kelepçeleri kırmak ve bunu yaparken zihninin oynadığı oyunları da kazanmak zorunda olmak zordu. Ben kelepçeleri parçalasam bile o zihninin zehrinde boğulacak, ellerimde parçalanmış kelepçelerle ezik bir ben kalacaktı. Bu içimizdeki her neyse öldürmüyordu ama yaşattığı da söylenemezdi. Sanırım aşk hakkında anlatabileceğim tatlı tecrübelerim yoktu; söyleyebileceğim tek şey her geçen gün daha az ama aynı zamanda daha fazla acıttığıydı.

Üç gün önceye gidip onunla öpüştüğüm güne geri dönmek isterken buluyordum bazen kendimi. Dudaklarının serin yapısı benimkinde çaresizce gezinirken ne kadar acınası olsa da ona karşılık verişimi tekrar tekrar oynatıyordum zihnimde. Ona söylediğim her bir sözün arkasındaydım, kelimesi kelimesine uyguladığım bir planım vardı ama aklım bazen oyunbozanlık yapıyordu.

Hem aklım hem kalbim bazen onu çok fena özlüyordu. Ona kırgın olsak bile hasretini çekiyorduk.

"Akın?" Öte yandan mutfağımda gittikçe tanıdıklaşan birisi vardı. Sadece mutfağımda değil; banyomda, salonumda ve bazen yatak odamda...

"Günaydın." Kuru çıkan sesimi bir bardak su içerek geçirmeye çalıştım.

"Günaydın sevgilim." İlayda gülümseyerek yanağıma bir öpücük kondurduğunda kalbimde bir kasılma oldu. Ruh halim saniyeler içinde değişti, gülümseyerek burnunun ucunu öptükten sonra ellerimi beline sardım.

"Ne yaptın bakalım?"

"Köşe başından simit aldım. Bir de peynirli yumurta yaptım. Çaylar da hazır ama sana kahve yaptım merak etme." Onu masaya oturturken elimde olmadan gülümsemeye devam ediyordum.

"O halde buradan sonrası bendeniz Akın The Kahvaltı Canavarında hanımefendi. Sabahtan beri kendinizi aşırı derecede yormanız hiç adil değil çünkü." Sarhoş gibi gözlerindeki yumuşak bakışla, dirseğini masaya yüzünü ise avcuna dayayarak bana baktı.

"Pekiii..." Derken dudaklarında engelleyemediği bir sırıtış belirince göz kırptım.

Sofrayı kurup çayın altını demini alması için kapatırken İlayda'nın okula gitmemiz için onu eve bırakmam hakkında, hazırlanması ile ilgili konuştuk. Bir haftadır aralıklarla benimle kalıyordu, annesi iş sebebiyle geç geldiği için arkadaşında kalıyormuş gibi yalan söylüyordu. Yalan söylemesinden her ne kadar memnun olmasam da durumlar belliydi.

Kız erkek ilişkisi veya erkek erkeğe bir ilişki olsun, her türlü yalan söylemek zorunda oluyorduk. Yalan, bu ülkenin gençlerinin ağzında sakız gibiydi. Ailemiz, çevremiz ve bu koca sistem bizlere nasıl daha iyi birer yalancı olabileceğimizi öğretmek için vardı sanki.

Her şeyi hazırladıktan sonra masada karşısına oturdum. Sofra mükellefti, sohbet her zaman olduğu gibi eğlenceliydi. Belki de birkaç haftalık, henüz taze bir ilişkimiz vardı ama kafamızın uyuşmadığı veya hafif pürüzlerde aşamadığımız bir şey yoktu. Ne İlayda ne de ben pireyi deve yapıyor, birbirimizi kırmaya çalışıyorduk.

Ancak bir an sofrada sadece tahıl gevreği ve süt gördüm sandım. İki kase ve ortadaki sütün gerçek olduğuna neredeyse emindim. Kafamı kaldırdığımda gözlerimin içinin yanmasına sebep olan o kişiyi gördüm.

rolling in the deep |boyslove|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin