28:"Neden?"

1.8K 275 211
                                        


"Her zamankinden!"

İçeriye giren iki tanıdık bedenle duraksadım. Tek şaşıran ben değildim. Önümdeki iki beden de bana bakıyordu. Gözlerimi ondan ayırıp Jeongine götürdüğümde göz göze geldik. Gözlerinde bir duygu belirtisi yoktu. Ne özlem ne de nefret. Fakat belki de yanılmıştım.

"Minho?!"

Jeongini bağırdığında Jisung Jeonginin bileğini tuttu ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Ardından tekrar önüne döndü ve Felixin yanına gitti. "Felix bizim çörekler nerede?" Felix şaşkındı ve ne cevap vereceğini bilmiyordu. Yine de kalktığında Jisung onu durdurdu. "Kalkmana gerek yok hemen alıp gideceğiz zaten yerini söylesen yeterli" Felix hala ağzını açıp bir şeyler diyemedi bunun yerine eliyle çöreklerin olduğu yeri işaret etti. Ben hala ona bakıyordum. Fırsatını bulmuşken yüzünü izlemeliydim.

Belki bir daha göremezdim bile.

Fakat omzuma dokunan ve ardından suratıma inen  yumruk bütün her şeyi mahvetmişti. Bu buraya geldiğimden beri yediğim 3. yumruktu. Fakat bunun için şikayet edemezdim. Bana ne kadar vursalar, işkence etseler yine de haklıydılar.  Bu yüzden Jeonginin beni yumruklamasına izin verdim. Yüzü hala eski Jeongindi fakat yumrukları baya gelişmişti. Ne diyebilirim ki bu acıyı hak etmiş biri olarak?

Jeonginin yumrukları arasında Jisunga baktım. Hiçbir şey olmuyormuş gibi çörekleri poşete koyuyordu. Seungmin, Felix ve Chan Jeongini durdurmaya çalışıyordu fakat lanet olsun bu çocuk ne zamandan beri bu kadar güçlü oldu? 

Sonunda Jisung çörekleri koymayı bırakmış ve Jeonginin yanına gelmişti. "Jeongin bırak" Jeongin son bir yumruktan sonra durmuştu. Ayağa kalktığında bende gücüm yettiği kadar ayağa kalktım. Tam konuşacakken Jeongin göz yaşları dökülürken bağırdı. "Neden?!" Elimi uzatıp Jeongine dokunmaya çalıştım fakat Jisung beni durdurdu.

"Sakın ona dokunma" Ardından elimi ittirdi. Jeonginin önüne geçip onu dışarıya çıkarmaya çalıştı fakat Jeongin hala bana bağırmaya devam ediyordu. "Neden geri döndün!" Jisung Jeongini susturduğunda arkasını dönüp bana baktı. Göz göze gelmiştik fakat ben sadece gözümü açabildiğim kadar Jisunga bakıyordum. Bir şeyler mırıldandığını işitmiştim fakat ne olduğunu anlamamıştım. Zaten sonrasında Jeongin ile birlikte kafeden çıktılar.

Ben hemen kendimi yere attığımda bana bağıran Seungmin ve Felixi yeni duymaya başlamıştım "Minho iyi misin!?" Seungmin önüme geçip ellerini yanaklarıma koyduğunda yüzümdeki yaraların yanmasından ağladığımı anladım. Seungmin yaralara dokunmamaya çalışarak yüzüme bakıyordu. Ben ise hala o anı düşünüyordum. 

Bana bakışı. Bana olan son bakışı. İşte bu sefer nefret doluydu. Nefretin ateşi  öyle güçlüydü ki gözlerinde gördüğüm kurumuş özlemi yakıyordu. Yakıyordu ve yok ediyordu. Bir daha geri yeşermemesi üzerine yakıyordu. 

"Tamam eve gidiyoruz hadi kalk" Seungmin beni kaldırmaya çalıştığında hiç ikiletmeden kalktım. Zaten bundan sonra güvenebileceğim tek kişiydi Seungmin. Kolumu boynuna bir elini de belime attıktan sonra eve doğru yürümeye başladık. Chan ve Felix yardım etmek istemişti fakat Seungmin izin vermemişti. Şu an o kadar sinirli gözüküyordu ki onu ilk defa böyle görüyordum. 

Eve geldiğimizde beni odaya sokup yatağa yatırdı. Ben hala o anın etkisindeydim. Jeongin beni orada ölümüne döverken sakince hiçbir şey yapmaması ve ardından giderken o son bakışı. "Minho!" Seungminin bağırışıyla kendime gelebilmiştim sonunda. Yatakta karşıma oturmuş dolu gözlerle bana bakıyordu. 

"O seni orada ölümüne terk ederken sen hala onu mu düşünüyorsun!?" Seungmin çıldırmış gibi ağlıyor ve bana bağırıyordu. Öfkesini anlayabiliyordum. Sürekli dövülüp onun başına kalıyordum ve bu onu rahatsız ediyordu. Sonunda Seungmini de rahatsız etmeye başlamıştım.

Yanaklarından göz yaşları akmaya devam ederken bıkmış bir nefes verip yataktan kalktı ve çıktı. Bir süre sonra da elindeki çantayla geldi. İçinden her zamanki gibi ilaç ve pamuk çıkardıktan sonra yüzüme uygulamaya başladı. Hem göz yaşlarını silmeye çalışıyor hem de bana pansuman yapıyordu. Bileğini tuttuğumda durdu fakat bana bakmadı. Kafasını eğip daha çok ağlamaya devam etti.

"Özür dilerim" dudaklarımdan sonunda demem gereken kelimeler döküldüğünde kafasını sağa sola salladı. Bileğini geri yatağa koyup elimi çenesine koydum ve bana bakmasını sağladım. "Çok özür dilerim" Gözlerini kaçırmaya devam ediyordu. Elimi ittirdi ve tekrar kafasını salladı. "Önemli değil" Ardından pansumana devam etti. Bu sefer göz yaşlarını silmesine yardım ediyordum. 

İşi bittiğinde bir kaç yere yara bandı ve sargı yapıştırdıktan sonra tekrar ayağa kalktı. Gideceğini düşünmüştüm fakat o çantayı bir yere koyup yatakta yanıma uzandı. Bir elini göğsüme koyduğunda gözlerini kapadı. "Özür dilerim" Kaşlarımı çattım. Şuan neden özür diliyordu ki. Bu olanlarda onun bir gram suçu yoktu.

"Neden?" 

Gözleri hala kapalıyken omuz silkti ve kollarını daha da sıklaştırıp bana sarıldı. Ben de onu sakinleştirmek için saçlarıyla oynamaya başladım. Çok geçmeden uykuya dalmıştı bile. ben hala saçlarıyla oynarken kapının çalınma sesi duyulmuştu. Seungmini uyandırmadan kalkmaya çalıştım ve odadan dışarıya çıktım.

Yüzümdeki yaralar hareket ettikçe daha çok acıyordu. Yüzümü buruşturarak kapının yanına gittim ve kapıyı yavaşça açtım. Önümde duran beden arkasını dönüp göz göze gelmemizi sağladı. Ardından elindeki çörekleri uzattı. "Bunları Felix sizin için yapmıştı. Unutmuşsunuz bu yüzden benim göndermemi istedi." Elindeki poşetleri alıp bir çırpıda hemen yere koydum. Hala kapıda durup bir şeyler demesini bekliyordum. 

Tam arkasını dönüp gidecekken kolundan tuttum. Bana döndüğünde kollarını tuttum ve tamamen bana bakmasını sağladım. Gözlerim tekrar dolmaya başlarken biraz daha yaklaştım ona. Şimdi kokusunu daha iyi hissedebiliyordum. Her zamanki gibi çok güzeldi. 

"Jisung... Bir şey de. Ne olursa olsun bir şey de. Sessiz kalma lütfen" Ellerimi ittirip derin bir nefes aldı. Bakışlarını kaçırdı ve bir süre düşündü. "Neden?" Sorusuyla kaşlarımı çattım "Ne?" Gözleri dolmaya başlamıştı. "Neden geri döndün?" Bu sorunun bir gün geleceğini biliyordum. Tek başıma olduğum her gün bu soruya verebilecek bir cevap aradım. 

Ben düşünmeye devam ederken o sinirle güldü ve bana yaklaştı. "Eğer seni affedeceğim diye döndüysen. Gitmen en iyisi" Ardından arkasına bile bakmadan uzaklaştı. Biliyordum. Böyle diyeceğini biliyordum. Huzurlarını kaçırmıştım işte. Tam düzelecekken tekrar yıkmıştım onları. O bile gitmemi isterken neden hala duruyordum ki?

Kapıyı kapatıp sırtımı duvara yasladım ve yere çöktüm. O kadar çok ağlamıştım ki artık akacak göz yaşı bile kalmamıştı. Tekrardan halime acıyordum. Kendime olan nefretim tekrardan doğuyordu. İğrenç bir insanım ben. Sevdiklerini iki kez yıkacak kadar iğrenç bir insanım.

Babam sonuna kadar haklıydı. Dediği her şeyde haklıydı. Geri dönmek gibi bir salaklık yapmak yerine ona uysaydım şuan herkes daha mutlu olabilirdi. Ama ben o kadar salaktım ki geri dönmeyi seçtim. İçimdeki salak, lanet umut beni geri döndürmüştü. Ama şimdi ne oldu? Herkesi tekrardan yıktım. O haklıydı her zaman olduğu gibi haklıydı. Bana iğrenç bir insan olduğumu haykırırken o kadar haklıydı ki. Fakat ben bunu fark edemedim. Orada sevdiklerinden uzak iğrenç adam olmam gerekiyordu. 

Ben iğrenç bir insandım neden beni affetmelerini isteyebilirdim ki? Buna hakkım bile yoktu. Kendi çöplüğümde yalnız ölmek varken bu çöplüğe neden sevdiklerimi de çekiyordum ki? 

------------------------------------

Ya Minho dizilerdeki "Hir şiy binim siçim" Diyen geri zekalı karakterler gibisin. 

Bu bölüm pek içime sinmedi ama yine de umarım batırmamışımdır <3 [Eğer kötü olmuşsa özür dilerim telafi etmeye çalışacağım]

Oy ve yorumlarınız benim için önemli~


SUMMER -MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin