39. Şeytan ile Anlaşma: Sadece 💯 Gün

7.3K 1K 203
                                    

      "Sadece...56...Gün..."
  
      "Asıl kötülük sırf cennete gitmek için yalandan iyi olmak değil mi?"

      Islak saçlarımı özenle kurutmaya başladım. Saç diplerim yavaş yavaş rengine dönmeye başlamıştı. Çok para verdim, boyanın aktığından değil, saçımın uzadığından. Allah'tan yağmur sonrası çıkan güneş o kadar sıcaktı ki saçlarımın rengini koyultmuyordu. Bir çıkıyorum mis gibi bronzlaşmışım.

    Ellerimle saçlarımı geriye atıp aynadaki aksime baktım. Yüzümde bir iki tane küçük iz vardı. Düşerken toprak içindeki küçük taşlar çizmişti sanırım.

    Bir hafta olmasına rağmen geçemedi bir türlü.

    Üzerime rahat bir elbise giydim. Bu kadın kıyafetlerini de sanırım Güray alıp geliyordu. Bilmiyorum, bu boş şeye de kafamı yormak istemiyorum açıkçası.

     Ellerimi çırpmış, dikkatlice ayağa kalkmıştım. Artık sızlamıyordu. Bir iki güne tamamıyla geçerdi sanırım.

     Kapının önüne çıplak ayaklarımla geldim. Elbisemi tekrar düzelttim ve kapıyı sessizce açtım. Hava yağmurdan sonra o kadar sıcak bir hâl almıştı ki çıplak ayaklarım sayesinde serinliyordum resmen.

   Merdivenleri yavaş yavaş inmeye başladığım sıra geniş salondan yükselen sesler durmama sebep oldu. Yüksek sesle konuştuklarından değildi , evin iç mimarisi nedeniyle akustik bir hava vardı. Piyano için yapılmış bir ev gibi...

    "Mina'yı ararken kaybettiğimiz bu bir hafta başımıza bela olacak biliyorsunuz değil mi?" diyen Asır ile merdiven basamaklarından birine oturup saklandım.

    "Zaten bir kişi eksik olmak bile çok fazla işin aksamasına sebep olmuştu." diyen de Polat'tı.

    Elimi çenemin altına koydum. Benden bu kadar rahatsız olduklarının farkında değildim açıkçası.

     "Sorun bu değil." dedi Onur. "Sorun bu kızın peşinde Çinli bir ekip var. Ozan da kolundaki saati de çıkaramadığını söyledi. Sizce de bir gariplik yok mu?" dediğinde Mahmut lafa atılmıştı.

     "Garip olan tek şey bu görev uzarsa komutanın iki omzunun üstünde bir kafa bırakmadığı  o an olacak."

   
      Biri ellerini çırptı.

    "Beyler öncelikle durup bir düşünelim." dedi Koray. Seslerini nasıl bu kadar iyi aklıma kazımış olabilirim? Acaba karıştırıyor muyum?

     Emekleyerek merdiven basamağının en ucuna geldim ve aşağıda oturan adamları kestim.

     Yiğit, tekli ve koltuğa geçmiş, para babası gibi oturuyordu. Bir bacağını diğer bacağının üzerine atmış , sırtını iyice geriye yaslamıştı. Sıkkın bir ifade vardı yüzünde.

    "Evin çevresinde birkaç küçük kamera koyalım. Sığınaklara da öyle. Şüpheli birilerini görürsek o zaman Mina için düşünürüz bazı şeyleri. Ama bir problem yoksa kendi işimizi bir an önce halletmemiz gerek. Haftaya nakliyat gemisi kalkacak."

    Nakliyat gemisi mi?

    Ne kadar onları izlesem de gözlerim Yiğit'in yorgun bakışlarına kaydı. Acaba kendini iyi hissetmiyor muydu?

    "Doğru, bir hafta sonra buradan ayrılmak zorunda kalacağız. Onu ne yapacağız peki?" diyen Onur ile Yiğit elini şakaklarına koymuş ve sertçe ufalamıştı.

     Gözlerim hepsinin sıkıntılı yüzünde gezindi.

     "Bence bir hafta eğitelim ve bizimle gelsin. Zaten çok atletik birisi, zorlanmayacaktır." diyen Güray ile dönüp hepsi ters ters ona bakmıştı. Sanırım burada bana en çok inanan Güray'dı.

Şeytan İle Anlaşma Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin