BÖLÜM 46 - GÖZYAŞI

945 39 60
                                    

Gözleri kısılmış, ışık direk yüzüne vuruyordu. Etrafına baktı fakat kimseyi göremedi. Ağzındaki bantı uyanmadan önce çıkarmıştık ki konuşmaya başladı. Başında ağrılar varmışcasına yorgun ve bitkin gözüküyordu.

"Neredeyim ben?"

Uykulu ve bitkin sesiyle seslenirken Can'ın karanlık cam arkasındaki Robot sesi "Cehennemdesin," diye yanıt verdi. Adam şaşkın gözlerinı faltaşı gibi açtı ve 'bu nasıl ses?' Gibi etrafı gözleriyle aramaya başladı. Sonuç olarak kimseyi göremedi.

"Çok başını döndürme ağrı yapar,"

Yine Can'ın mekanik sesi onu ürkütmüştü. Normalde hiç korkusu olmayan adamın gözlerinden korkunun her zerresini görebiliyorduk.

"Ben...ben en son kızımla birlikteydim. Şimdi neredeyim böyle? Sen kimsin, Ne oldu bana tam hatırlamıyorum lütfen bırak beni..."

"Çok soru soruyorsun patron."

Şu an olduğum durumdan o kadar memnundum ki bunun olmasını ilk tanıştığımız günden beri düşlemiştim. Artık ben ve ona karşı hatta tüm ailemize karşı ne var ne yok öğrenmek istiyordum.

"Bir sorunun varsa çözelim böyle iş mi olur?"

"Aslında sorun sensin Mustafa. Sorun senin bu dünyada karşımıza çıkman."

Ben daha fazla dayanamadım ve siyah camdan kurtulup Mustafa'nın önüne geçtim. Şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile bana bakıyordu.

"Sen ya...sen beni kandırdın değil mi?...affetmek falan hepsi yalan. Sen bunu istedin değil mi? Nasıl inandım ama..."

"En azından bir ömür kandırmadım seni."

Sustu.

Uzun bir süre sustu. Sadece bir nefes çekti ve yere baktı.

"Şimdi bana her şeyi tek tek anlatacaksın. En başından."

"Anlatılacak bir şey yok her şey ortada."

"Sana anlatacak bir şey var mı diye sormadım anlat dedim!"

Öyle bir bağırmıştım ki irkildiler.

Can karanlık camın arkasından çıkıp benim yanıma doğru yürüdü. Cebinden bıçak çıkardı. Gözlerim açıldı. 'Bu işin içinde yoktu!' Diye sessizce fısıldadım. Sonra 'bana bırak' dermiş gibi gözlerini kapayıp başını hafifçe salladı.

Bıçağı alıp adamın boynunda gezdirdi. "Ya bize her şeyi anlatırsın ya da katilin olurum..."

Adam korkmadı. "Blöf yaptığınızı biliyorum. Zaten anlatılacak bir şey de yok."

"Blöf...öyle mi?"

Can bıçağı adamın yanağına getirip bir çizik aldı. Ben gözlerimi açtım bir delilik yapmasından korkuyordum. Adam hafifçe inledi. Yanağından kanlar akmaya başladı. Bende güçlü durdum ki kıyamamazlık taslamadım.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

"Şimdi anlatmaya başla yoksa bir sonraki yer yanağın değil boğazın olacak!"

Bir kaç dakika sustu. Düşünüyormuş gibiydi.

"Yıl 1991 Bir yaz akşamıydı. Annenle sahilde tanıştık. Bankta tek başına oturuyordu ve bende yanına oturabilir miyim diye sormuştum. O da oturabileceğimi söyledi. Elinde bir dergi vardı. Benimde dergi-kitap ilgi alanım olduğu için bildiğim bir dergiydi ondan bahsettim ona. Biz o gün uzun bir süre konuştuk. Haftaiçi Her gün sahile inermiş hava alırmış. Bende o günden sonra her gün sahile inmeye başladım. Biz sürekli karşılaştık sohbet ettik birlikte yürüyüş yaptık derken sevgili olduk. Biliyorsun ki o zaman ırkçılık ön plandaydı. Annen Edirne'li ben doğuluyum. Ailemize söyledik işte biz evlenmek istiyoruz diye. Anneannen ve deden buna karşı çıktı. İşte doğuluya kız vermem diye direttiler. Çok çabaladık ve en sonunda annen kaçtı bana. O süre içinde annen sana hamile kaldı. Biz de dini nikah kıymaya karar verdik. O evlilik fotoğrafı da resmî nikah olmasa da annene gelinlik giydirmek için çekilen bir fotoğraftı. Sonrasında bir gece tıpkı ben seni kaçırdığım gibi deden Meleğimi kaçırdı aldı elimden. Eve de bir not bırakmıştı. Çok gittim evlerine o kadar çok gittim ki taşındıklarını görmez olaydım. Gittiğim ilk gün o eve dair kimse kalmamıştı. Taşınmışlar. Çok aradım onları o kadar çok aradım ki aramadığım sokak gitmediğim ilçe kalmadı İstanbulda. Bulamadım. Anneni o kadar çok sevmiştim ki sevmeme rağmen bulamadım. Kendime kızdım. Geceler boyu annen için ağladım hani bir gün olur da karşılaşırız gelir yanıma. Gözlerimiz kenetlenir de sarılırız birbirimize...kokusunu içime çekerim, özlemimi bir nebze dindiririm. Çok uğraştım. Senelerce aradım onu ama yine aynı hüsrandı derken bir gün gördüm sonunda onu. Beni bekleyeceğini biliyordum sanmıştım. Onu gördüğümde elinde bir bebek, yanında tanımadığım elin adamıydı. Gözlerim o kadar dolmuştu ki delikanlı adam olduğum halde orada gözlerimden yaşlar süzüldü. Benim çocuğumu başka bir adam öpüyordu sarılıyordu kokusunu içine çekiyordu. Orada yıkıldım ben... Sanki dünya üzerime yıkıldı enkazdan kurtulmaya çalışıyorum... hiç bir şey yapamadım ya en acısıda bu. Sevdiğim kadının sevdiği adam olamadım orada ben. O başkasını seviyordu ben onu. O başkasıyla mutluydu ben onun hayaliyle...
Eve gittim topladım eşyaları doldurdum bavula ağlaya ağlaya. Gittim havalimanına uçtum Mardin'e. Ben ona 5 senemi vermiştim, iyisiyle kötüsüyle 5 sene geçirmiştik o ise 1 günde ağzıma etti. Her neyse aradan bir kaç gün geçti benim Amcaoğluna mektup gitmiş. İstanbul'daki eve. Mektubun önünde benim adım yazıyormuş. O da sağolsun kargoyla bana yolladı mektubu. Mektup ondandı.

Merhaba Mustafa;
O gün beni gördüğünü biliyorum bende seni gördüm. Lütfen artık etrafımda olma, buralarda gözükme karşıma. Evet aramızda bir şeyler geçti ama artık bunlar mazide kaldı. Benim bir eşim ve çocuğumuz var. O gün o evden taşındık ve 3 gün sonra zorla nişanlandım başkasıyla. Bende ilk günler seni unutamadım çok zor geçti fakat artık çok mutluyum. Seninle geçirdiğimiz günlerden daha mutluyum emin ol. Seni uzun zamandır görmemişken tekrar karşıma çıkman hiç hoş olmadı. Artık yüzünü dahi görmek istemiyorum git buralardan. Uzak dur bizden. Biz bize yetiyoruz!

Bu mesajı okuyunca kırılan parçalarım tuz buz oldu. O kadar ezberlemişim ki hala aklımda kazılı ki size anlatıyorum. O gün yutkunamadım. Benim çocuğuma çocuğumuz var demesine karşın kalbime iğneler batırsalar bu kadar acımazdı. Bazen insanlar aşktan yana derdim var diye söyleniyorlar halbuki böyle şeyleri hiç yaşamadılar. Benim canımdan can alınıyorken kalbimi tuz buz etmişken onun biz çok mutluyuz demesi beni öldürüp diriltiyordu.  Aradan bir kaç sene zaman geçince ailem artık onu unut demekten bıktığı için beni biriyle evlendirdiler. Tabi çocuğum olduğunu bilmiyorlardı. Ama ben bugüne kadar ne seni ne de anneni unutabildim. Bugüne kadar sevdim anneni. Annenden intikam almak için kalbini bir nebze parçalamak için seni kaçırdım işte. Çocuğumuzu onun çocuğu olarak gösterdiği için, Kalbimi kıra kıra karşıma çıkma dediği için, benden bu kadar çabuk nefret ettiği için annenin kalbini kırmak istedim. Hepsi oyundu seni evlendirmek de senin kaçacağını biliyordum. Sana zarar vermeyecektim sadece annen seni uzun süre görmemesiydi amacım. Yıllar sonra seni ilk gördüğümde gözlerindeki cesareti görmüştüm ben. Baban gibiydin çünkü sen. Cesaretli ve korkusuzsun."

Odaya baktım herkes ağlıyordu. O kadar duygulanmıştım ki bende şuan bu adama sarılasım gelmişti. Ah be anne, hiç mi vicdanın sızlamadı senin? Hiç mi üvey babama bu senin çocuğun değil deme gereği duymadın? Gözlerimdeki yaşlar ne kendimin ne de bana olanlarındı. Gözlerimdeki yaşlar sadece Babamın neler atlattığı ve annemin bu kadar duygusuz oluşundaydı.

Merhaba arkadaşlar ben geldiiim. Aksaklık oldu bir kaç takipçime geç gelişini açıkladım bölümün. Umarım beğenmişsinizdir. Bu bölümde ben bile göz yaşı döktüm :)
Medyadaki şarkıyı kesin dinleyin sözleri o kadar anlamlı ki. Tam bu bölümlük bir şarkı koydum. Seviliyorsunuz :)

Oy ve yorumları arttırın birazcık çok az oluyor hiç okumak için hevesli olmuyorsunuz benide mutlu edin :(((

Keyifli okumalar🥰

Yaz OkuluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin