BÖLÜM 30 - ÖLDÜ AMA

3.7K 170 38
                                    

Arkadaşlar bölümün geç gelme sebebi tatildeyim ve yazmaya fırsat bulamıyorum. Bölümleri erken getirmeye çalışıcam. Keyifli okumalar... Yeni kapak nasıl? Beğendiniz mi?

Doktorun dediklerini dikkatle dedinlerken vücudum alev almaya başlamıştı. Mideme yumruk gibi oturmuştu. Ağırlaştım ve burnuma yükselen acıyla gırtlağımın titremesi bir oldu. Nefes almakta zorluk çekerken, bir yandan da kalbim acımaya başlamıştı. Ellerim, ayaklarım ve burnum soğuktan donacaktı. İçim o kadar çok dolmuştu ki ağlamamak için dilimi ısırıyordum. Onu kaybedemezdim, buna göz yumamazdım.

Duvara tekme atıp "Lanet olsun!" diye bağırdım. Serap abla çok ağlıyordu ki bende zor tutuyordum. Sinirlenip doktoru kenara ittim. Hızlı hamlelerle yoğun bakıma girdim.

Kadın "Çıkın dışarı hemen!" deyişine aldırış etmeden Mine'ye baktım. Kalbi durmak üzereydi. Başka bir doktor "Böyle giremezsiniz!" dedi. Bende "Kesin sesinizi!" diye bağırdım. Doktorun elinden elektroşoku alıp Mine'nin üstüne tuttum. Bir kaç defa tekrarladıktan sonra çizgi dümdüz olmuştu. Gözlerim dolduğunda elimdeki elektroşoku yere bıraktım. Artık herşey için çok geçti. Ölmüştü.

Elimden hiç birşey gelmemişti. Benim yüzünden olmasa da kendimi suçlu gibi hissetmiştim. Çaresizdim.

Yavaşca yoğun bakımdan çıktım. Yere bakarak, boyun eğerek.

Maria, Liam ve Serap abla bana meraklı gözlerle baktıklarında gözümden yaşlar süzülmeye başlamıştı bile.

Doktorların arkadan sevinç sesleri gelmeye başladığında "Yaşıyor!" diye bağrışlarını duydum. Ne? Doğru mu duymuştum?

Koşarak tekrar içeri girdiğimde yaşadığını öğrendim. Midemde kelebekler uçuşmaya başladı. Gülmeye başladım. Dışarı çıkıp Serap ablaya sarıldım. "Yaşıyormuş!" diye bağırdım. Hepsi sevinmeye başladı. Bu bir mucizeydi. Ah harika bir duyguydu. Telefonum çalmaya başladığında arayan Deniz'di ve hiç birşeyden haberi yoktu.

"Alo, Mine'nin telefonu nerede? Ulaşamıyorum."

"Yaşıyor Deniz! yaşıyor!"

"Ne? Kim yaşıyor? Ne şaçmalıyorsun?"

"Sonra anlatırım. Kapamam lazım."

Kapayıp koltuğa oturdum ve yoğun bakımdan çıkmasını bekledik.

1 Hafta Sonra

Yaklaşık bir haftadır yoğun bakımdaydı ve normal odaya alındı. Serap abla girip çıktıktan sonra ben içeri girdim. Serum bağlı şekilde yatıyordu. Yanına gidip koltuğa oturdum.

"İyi olacaksın. Seni ne kadar çok sevdiğimi bilemezsin. Eğer sen ölseydin ben yaşayamazdım. Kendimi asardım, birşey yapardım ama yaşayamazdım. Benim herşeyimsin. Geleceğimin kadınısın."

Bunları evet, duymuyordu ama kalbinde hissettiğinden emindim. Onu kimseyle değişemezdim, tekti. Benim kadınımdı. Benim kadınım olacaktı. Herkes gibi milli olacaktı, ama benden olacaktı.

Elini tutup, diğer elimle saçını okşadım. Gerçekten çok hoştu. O mavi, deniz gözlerine bakamasamda hissediyordum. Pembe dolgun dudakları, gür saçları, hilal kaşlarıyla beni benden alıyordu. O...harika bir kadındı.

Yanında biraz durup dışarı çıktım. Bu haftayı çok stresli geçirmiştik. İnşallah bundan sonra daha mutlu olmaya çalışırdık. Ah şu yaz okulu da bitiyordu. Üniversite hazırlıkları yapacağımıza burada hep bir sorunlarla uğraşıyorduk. Yarın sabah Lys puanım açıklanıyordu ki, içimde bir gıdım heyecan zerre yoktu. Eminim ki Mine benden çok daha iyi almıştı.

Hemşirenin yanına gidip sordum "Ne zaman taburcu olur?" kadın bana tip tip baktıktan sonra "Ayılsın. Akşam olur," dedi. Net olmayan insanları hiç sevmiyordum.

Maria ve Liam yoktu. Dün gitmişlerdi. Serap abla, yanında Mine'nin teyzesi sandığım İzmir'den gelen kadın, birde Mine'nin halası vardı. Onlar da bir kaç gündür burdaydılar. Serap ablaya destek oluyorlardı ki, halası gıcık bir insana benziyordu. Kıl olmuştum. Cırt sesiyle üzülme taklidi yapıyordu sanki. Aman ne inandırıcı!

Saat 19.45 olduğunda Mine'nin odada gözlerini kamaştırdığını görmemle sevinmem bir oldu. Onlara da haber verip camdan baktık. İçeri ne yazık ki giremiyorduk. Doktor içeri girip kontrol etti. Yaklaşık yarım saat sonra bizi içeri alabildi.

Serap abla girdikten sonra tam ben girecektim ki kancık halası beni itip girdi. Sinirimi dışarı yansıtmamaya çalışsam da elimde değildi.

Doktorun değişiyle "İki kişiden fazla kişi giremez," daha da sinirlendim. O kadın gireceğine ben girmeliydim!

Dışarda beklediğimizde bir saat sonra iyi durumda olduğu haberini aldık. Bana oradan, camdan bakarken içim parçalanıyordu. İyi olmasına hepimiz sevinmiştik. Ya bebek? Onun ne günahı vardı? O konuda çok hassas biriydim ve bebeği ölmüştü. O bebeğin hiç bir suçu ve günahı yoktu. Oluşmaya başlayan bebek, ölmüştü. Bu çok acıydı.

Kalbim acı içinde sızlarken aklım sadece Mine'nin iyi olmasındaydı. Yılmaz pisliğiyle evlenmeyeceğine çok seviniyordum. O belayı atlatmıştık en azından.

Gece olduğunda Mine, bir hafta süreçten sonra taburcu oluyordu. Gerçekten kötü ve stresli bir hafta yaşamıştık. Odada oturuk vaziyette gördüğümde yanına gidip sımsıkı sarıldım.

"Sana birşey olsaydı, yaşayamazdım."

Sözümün ardından gözünden göz yaşı geldiğini gördüm.

"Şşş... Ağlama. Geçti herşey," dedikten sonra hırkasını giydirdim. Yaz ayında olsak bile elleri çok soğuktu. Titriyordu, oldukça korkmuştu.

Elimi omzuna doğru atıp kollarıma alarak odadan çıktık. Serap abla bizi görünce Mine'ye doğru koşup sımsıkı sarıldı. Gözyaşlarına hakim olamıyordu ki, çok mutluydu. Akrabaları da satıldıktan sonra elini karnına koyup gözünden yaş geldi. Hemen sarılıp başını okşadım. "Üzülme," diyerek yine gözünün yaşını sildim.

Sonuçta bebeğiydi ve üzülmesi normaldi. Canından bir parça yok olmuştu.

"Karnım ağrıyor eve gidelim." dedi. Bebeğin ölümünden sonra karnı ağrıması normaldi. Doktorun yanına gidip bir kaç nasihat ve ilaç aldıktan sonra evin yolunu tuttuk.

Çok kötüydü. Ben gibi o da üzgündü.

+28 vote ve +15 yoruma Yb gelir. Sizi seviyorum

Yaz OkuluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin