Geri döndüğümüzde çok yorulduk ve direk kendimizi yatağa attık. Bu gece eve gitmeyip yatakhanede kalmayı tercih ettim. Değişiklik olsun istedim.
Aslında insanları olmasa özellikle öküz insanlar. İyi bir aktiviteli okuldu. Sevmiştim burayı. Bir de geçen gün Can'ı öküz olarak çizmem tam bir nokta atışı olmuştu. Ya bu çocuk birine benziyordu ama hala bir türlü çıkaramamıştım.
Can'ın Ağzından...
Yatakhaneye doğru ilerlerken ayak sesleriyle birlikte yanıma yine Ayla gelmişti. Önüme geçti.
"Ne var Ayla, Ne istiyorsun?"
"Can Allah aşkına o kızdan uzak dur, yalvarıyorum!"
"Yakın durduğum falan yok ki uzak durayım. Her şeye de burnunu sokma. Sen kimsin ya?"
"Öyle mi, demek ben kimim ha? Bak hiç bir şey koymazdı şu ana kadar ama bu son cümlen koydu Can. Beni unutup sende git ."
"Ayla bak dinle. Artık peşimi bırakmalısın. Ya önünde uzun yıllar var ve sen benimle uğraşıyorsun. Ben kimsenin mutsuz olmasını istemem ve böyle giderse daha çok üzüleceksin. Olmuş bitmiş şeyi daha hatırlatma. Kendine yeni biri bul çünkü ben bu yolda yokum anlayabildin mi?"
"Senin için ne kadar kolay ya? Senin hiç önemsemediğin insan senin için namusunu kirletirken senin dediğine bak Can! O gece beni kendine çekmeseydin sana aşık olmazdım bunu bil."
"Bana masal anlatma Ayla. O gün senin beni kandırman için neler yaptığını gördük. Erkek nefsine sahip çıkamaz ama kadın yardım ederse. Şimdi git daha iyi düşün bunu."
"Tamam bir hata yapıp senle yattım ama seni gerçekten seviyorum!"
"Ulan sen kardeşim dediklerimle yatmış insansın, neyin sevgisinden bahsediyorsun. Beni sevseydin en yakınlarımla yatar mıydın? Hepsi seni oyuncak sandı biliyor musun? Çünkü kendini hepimize oynattın sen. İnsan yerine koyup konuşuyorum bir de seninle," dedikten sonra omzuna çarpıp yanından geçtim. O anda ağzı hafif aralı kalmıştı. Bu bilgiyi bildiğimi bilmiyordu büyük ihtimalle. Benim en yakın arkadaşlarımla yatan kadın, gidip sevmekten bahsedince sinirlerim tepeme çıkıyordu. Böyle bir kadını hayatımda bulundurmazdım. Kendini ucuz göstermekten başka bir işe yaramıyordu.
Bu okulun aktiviteleri hep sürprizlerle doluydu. Belli bir aktivite programı yoktu hoca aniden ayarlıyordu veya bilip bize sabah söylüyordu. Yarın ne olacağını öğrenmek için erkenden yattım.
Sabah olduğunda kamp olduğunu söylediler. Bir bu eksikti!Çadırları hazırlamak için hocayla birlikte kampın olduğu yere Soner, Mert ve ben gittik. Güney ve Ahmet okulda kaldı. Diğer İkisi gönüllü şekilde gelip benim adımı da söylemeleri beni sinirlendirmişti. Uykumdan bölünür mü!
Yaklaşık 10 tane çadır vardı. Sınıf 20 kişi olduğu için herkes ikili kalacaktı. Riva'ya uzaklığı yaklaşık 3-4 kilometre olan Polonezköy'e geldik. Etrafı orman kokusu sararken böceklerden ne kadar nefret ettiğimi de belirteyim.
Çadırları kurmaya başladığımızda zor da olsa bitişe yaklaştık. Son çadırı da bitirdim derken çat diye ses geldi. Etrafa baktım bir şey varmış gibi gözükmüyordu. Boşverip çadırdan çıktım.
Hoca okula geri döndü ve öğrencileri alacaktı. Bende hazır ormana gelmişken bir dal çıkarıp sigaramı yaktım. Doğa eşliğinde sigara. Gerçekten eşsiz.
Yaklaşık 1 saat kadar sonra okul servisi geldi ve içinden bizimkiler indi. Mine gözüme her zaman ki gibi çarptı. Şapşal kız bu ya deyip güldüm içimden. Üzerinde kamuflaj desenli şort, üstünde de sıfır kol beyaz badi vardı. Kafasına da kamuflaj şapka geçirmişti. Asker kamuflajı çok yakışmış ona.
"Evet arkadaşlar. Herkes sıraya geçsin. Çadırda kimle kalacağınızı belirleyeceğim ilk önce..."
Herkes düz sıra oldu. Hocaya heyecanla bakıyorlardı.
"Asya ve Nur, Samet ve Turgut, Nisa ve Sena, Güney ve Mert, Aslı ve Mine, Ahmet ve Burak, Ferdi ve Kemal, Can ve Soner, Deniz ve Seda, Ayla ve Merve."
Yine kardeşim Soner'le kalacaktık. Aslı hep tek kalıyordu 19 kişi olduğumuzdan bu sefer Mine geldi tek kalmaz bari.
Herkes yorgun ve uykusuz olduğu için uyuyacaktı. Çünkü saat 07.45'di. Sabah sabah ne bok arıyorsak burada!
Soner'le birlikte uzandık çadırın içine. Evdeki rahatlık gibi olmasa da gideri vardı. Kolumdaki saate bakmamla birlikte en sevdiğim bilekliğimin olmadığını farkettim, şaşırdım. Nereye gitmiş olabilirdi ki. Hemen ayaklandım ve çadırın içine bakmaya başladım.
"Ne yapıyorsun kanka?"
"Lan benim küçüklükten beri olan bilekliğim vardı ya...yok!"
"Nasıl yok lan, arayalım."
Birlikte çadırı aradık ama küçücük çadırda ona dair bir şey yoktu. Dışarı çıktım, yerleri aradım. Herkes uyusa da sessiz olmaya çalıştım. Cidden yoktu.
Aklıma çadırı yapış sırasında çat diye gelen ses takıldı. Acaba düşmüş olup da ses çıkarmış olabilir mi?
Düşen baştaki çadırın yanına gittim. Çadırının fermuarını yavaşca sıyırdım. İçerde iki kız yatıyordu. Gözümle bakmak istemiyordum çünkü pek müsait değillerdi anlaşılan. Adım sapığa çıkmadan bir an önce bulmak istiyordum. Çadıra Girdim, telefon flaşıyla kenara köşeye bakarken bir çığlık sesiyle kızın ağzını kapadım refleks yaparak. Lan bu Mine'ydi!
Yok artık!
"Lan sessiz ol yok bir şey, sapık falan değilim. Bilekliğimi alıp çıkacağım.."
Elimle hala tutarken "Sakın bağırma bırakıyorum," deyip bıraktım. Allah'tan bağırmadı. Ama şimdi bir sürü şey saydıracaktı.
"Ya senin benim çadırımda ne işin var, neden benim çadırımda kaybediyorsun bilekliğini ve neden hep beni buluyorsun bıktım send-"
Cümlesini tamamlamasına izin vermeden yapıştım dudaklarına. Geri çekmeye çalıştı kendini.
"Ya sen ne yaptığını sanıyorsun!?"
"Çok konuşuyordun kızım, susturdum işte," deyip gülmeye başladım. Bu kız çok saftı.
"Ya sustur diyen oldu mu sana? Bir insan böyle mi susturulur ya!?"
"Tamam tamam çok naz yapma çıkıyorum 😅"
"Hemen çık yoksa kötü olacak!"
Bilekliğimi aldığım gibi dışarı çıktım. Yüzünde ağlamalı ifade vardı. Sanki ne yaptık ? 😂
Hikaye yenilendi arkadaşlar. Değişiklik yapıldı. Tekrar okumanız dileğiyle sizleri seviyorum 💕 03/07/2018 --- Düzenlenme Tarihi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Okulu
Teen FictionHayat tesadüflerle dolu bir yerdir. Kader diye bir şey vardır ve siz ne yaparsanız yapın kader sizi bulacaktır. Kaderiniz ya iyi gelişir ya kötü gelişir. Ya mutlu yaşarsın ya sefil... Bu kitap, Mine ve Can'ın hayatı. Bu kitap, acı ve tatlının buruk...