İnsan bazen amansız bir boşluğa düşüyor. Dünya o kadar üstüne geliyor ki sonsuz evrende bile nefes alamaz duruma geliyorsun. Dünyadan uzak dertsiz tasasız bir yer bulmak istiyorsun. O yer hiç bir zaman olmayacağına emin olsan da hayallere kapılıp kendini kandırıyorsun. Ama şunu unutmayın ki her daim Allah sizinle birlikte. Ben unutmuyorum, Allah'ın sonsuz kuvvetine inanıyorum. En azından nefes almaya gücümüz oluyor.
Can gelemeyince ben ona gittim. Kapıyı çaldım, yarım dakika sonra açtı. Yanağımdan öpüp "Hoşgeldin aşkım," dedikten sonra içeri girdik. İçeride Can'ın hiç tanımadığım iki arkadaşı vardı.
"Merhaba yenge ben Berkay, bu da Turgut."
Tanıştıktan sonra Hacker olduklarını söylediler. Hacker'ların bir çok özelliği olduğu için işimizi kolaylıkla halledebileceğimiz için mutluydum. Umarım öyle olur yani.
"Aşkım depo hazır, düzeneği kurmak için gidecekler. Bizde Mustafa'yı bulalım, fakat sen ne yapacağını özet geç ki ona göre ayarlayalım."
Aklımda sıraladığım her şeyi tek tek anlattım. Başından sonuna kadar.
Turgut "Başımız belaya girmez umarım. Girecekmiş gibi duruyor. Söylediğin adam mafya dedin?"
Benim bu saatten sonra kimseden korkum yoktu.
"Hiç bir şey olmayacak. Bu zamana kadar yaptıklarının cezasını çekecek sadece. Can, araba lazım bir de anlamışsındır..."
Berkay söze atıldı. "Araba işi bizde yenge sen rahat ol."Buluşacağımız saati de ayarladık ve çoğu şey hazırdı. Şimdi planı yerine getirmekte kalmıştı sıra.
Toparlanıp gittiler. Bizde internete girdik ve bir kaç taktikle Mustafa'nın otelini bulmaya koyulduk. Şu mantıkla yürüdük, zengin bir adam kötü bir otelde kalmayacağına göre İstanbul'daki tüm lüks otelleri telefonla aramaya başladık. Yaklaşık 53 otel aramamız 2 saatimizi almıştı. Yanımızdan 2 tane hacker gitti ve biz sormadık onlara nasıl bulacağımızı. Aptallık bizdeydi. Neyse ki Sonunda telefondaki kadın "Evet böyle biri bulunuyor kayıtlarımızda." Dedi. Apar topar kalkıp Avcılar Hilton Otel'e gittik. Can yanına başka bir arkadaşını daha almıştı. Can'ın ve arkadaşının bizi dışardan izlemesini istedim. Buraya sadece ben gelmişim gibi gösterecektim. Cool bir giriş yapmaya çalışarak resepsiyona yanaştım.
Adını soyadını söyledim tekrardan ve kim olduğumu sorduğunda "Siz arayın onu ve Mine deyin lütfen." Dedim.
"Alo...Merhaba Mustafa Bey.Rahatsız ettim kusura bakmayın...sağolun...Resepsiyonda Mine isimli bir bayan sizinle görüşmek istiyor...ah evet...tamam iyi günler."
Heyecan basmıştı.
"Siz şöyle oturun Mine hanım, birazdan gelecekler kendisi."
Görende Cumhurbaşkanı gelecek sanacak. Ne kadar abartılıyor bu adam yahu! Paranın kölesi olmuş hepsi!
İçerden dışarıya doğru baktım Can'ı göremedim. Nerede duruyordular acaba. Yaklaşık 15 dakika sonra uzaktaki Mustafa denen herifi gördüm. Asansörden inmiş salına salına geliyordu bana doğru. Şimdi rol yapma zamanı.
"Mine...kızım?"
Kızım diyor bir de...sinirlerim tepeme çıktı.
"Öncelikle merhaba. Konuşmamız gerekli..."
"Tamam olur, gel çıkalım karşıdaki kafeye gidelim konuşuruz."
İsteğini kabul ettim ve karşı taraftaki Kafeye doğru yürüdük. Yürürken hiç konuşmadık. Arkama bakıp durdum, Can'ı görebilmiştim yaklaşık 200 metre arkadan geliyordu. Arkadaşı ise hemen sağ tarafındaydı. Saate baktım 14.33'tü. Daha vaktimiz vardı.
Geldik ve oturduk. Huyuna gitmem gerekiyordu ki bana güveni artsın. Sonuçta bu zamana kadar beni tanımıyordu.
"Anneme ve sana kötü bir şekilde çıkıştığım için özür diliyorum senden."
Yalandan özür dilerken midem bulanıyordu resmen. Pişkin pişkin "hatanı anlayacağını biliyordum." Dedi.
"Seni kaçırmamın tek sebebi kızımı görmek istememdi. Doğru bir insanla da evlenmen."
Kaçıncı yüzyılda yaşıyorduk ya? Bu ne demek? Hiç tanımadığım biriyle az kalsın evleniyordum görücü usulü evlilik mi kaldı? Ne bu yani oyuncak mıyım ben kaçırtıp evlendiriliyorum! Bağırmamak için kendimi zor tuttum.
"Yanlış bir şey yaptın. Ama ben bugün bunların hepsini düzeltmek için seni çağırdım."
Gözlerinde mutluluk vardı. Sahte affedilme duygusu belli ki tutuşturuyordu onu. Ama insan nereden bilebilirdi ki akşamına neler olacağını?
Bir müddet konuştuktan sonra zamanın nasıl aktığını anlamamışım saatime baktım 17.56'ydı. Asıl şov bundan sonra başlıyordu.
"Ben çok acıktım...sen?"
"Valla kızım ne yalan söyliyeyim bende acıktım. Şurada bir yer gör-" sözünü kestim.
"Ben harika bir yer biliyorum seni oraya götüreceğim. Benim için özel bir restoran."
Onayladıktan sonra Can'ı Uber taksi diye çağıracaktım.
"Kimi arıyorsun kızım?"
"Uberi arıyorum gelsin alsın bizi."
"Dur ben çağırırdım bir taksi, ne gerek var?"
"Ne gereği canım, aradım artık birdahakine.
Can'ı aradım, adresi söylüyormuş gibi yapıp gelmesini sağladım. Kafeden çıktık yolda beklemeye başladık Yaklaşık 5 dakika sonra siyah ve siyah camlı lüks bir ubere çok benzeyen araba yanaştı. En zor kısma gelmişti sıra.
Mustafa'nın arkasından arabaya bindiğimiz gibi Mustafa Can'ı görmesiyle şaşırdı derken Can karnına beyzbol sopasını geçirip adamın bükülmesini sağladı sırtına tekrar vurup bayılttı. O sırada çoktan kapı kapanıp yola koyulmuştuk bile.
"Can manyak mısın beyzbol sopasıyla mı vuruyorsun adama? Kafayı mı yedin sen başka bir şey mi kalmadı?"
Can kahkahaya boğuldu. "Aşkım napayım aklıma The Walking Dead' de oynayan Negan karakteri geldi. Tıpkı onun gibi vurdum adama nasıl ama?"
"Onun gibi vurmuş olsaydın adam ölmüştü şu an."
Tatava yapmayı kesip Mustafa'yı düzgünce koltuğa oturttuk. Ellerini ve ayaklarını iple güzelce bağladık. Uyanınca ne olduğuna şaşıracak belli ki. Ağzını da bantlayıp yaklaşık 1 saatlik uzaklıktaki depoya vardık. Saat 19.13'tü.
Berkay ve Turgut'un işlerini bitirmesi umuduyla depo kapısını çaldım. Üçüncü çalışımda kapıyı Berkay açtı. Arabaya gidip el gücüyle adamı depoya taşıdılar. O da ne!?
"Berkay ve Turgut sandalye bulun demiştim siz tek kişilik konforlu bir koltuk koymuşsunuz buraya?"
"Maliyeti daha azdı yenge arkadaki çöp konteynırının kenarında bulduk," deyip güldüler.
Mustafa'yı koltuğa oturttular bende o sırada bilgisayardan ayarlamış oldukları ışık sistemine bakıyordum. Kendimi karakolda sorgu odasından şüpheliyi izleyen polis gibi hissettim. Ağzını ellerini ayaklarını koltuğa güzelce bağladılar. Her şey yolunda gitti.
Yarım saat geçti ve Mustafa gözlerini açtı. Sorgu odası ışığına bastım ve gözlerini kamaştırdım.
Şaşkın ve bitkin gözleriyle bize bakıyordu. Oyun bitti, gerçekler şimdi başlıyor. (Alttaki bilgilendirmeyi okuyun lütfen)
Merhaba güzel okuyucularım❤️ Bir kaç ayın ardından fırsat bulabildim ve attım yeni bölümü. Bir sonraki bölüm çabuk gelecek merak etmeyin. +30 Oylarınızı ihmal etmeyin.
🌸🌸ÖNEMLİ: 🌸🌸Arkadaşlar benimle daha sıkı iletişime geçmek istiyorsanız beni yakından tanımak istiyorsanız yeni bölümlerden haberdar olup yazarınızı takip etmek istiyorsanız İNSTAGRAM HESABIMI MESAJ YOLUYLA SORUN SÖYLEYECEĞİM. Burdan Mesaj atmanız yeterli geri takip yapacağım ❤️😊 Seviyorum sizi😍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Okulu
Teen FictionHayat tesadüflerle dolu bir yerdir. Kader diye bir şey vardır ve siz ne yaparsanız yapın kader sizi bulacaktır. Kaderiniz ya iyi gelişir ya kötü gelişir. Ya mutlu yaşarsın ya sefil... Bu kitap, Mine ve Can'ın hayatı. Bu kitap, acı ve tatlının buruk...