Mine'nin ağzından...
Herşey çok çabuk gelişmişti. Ne olduğunu anlamamıştım. Ama şunu biliyordum ki çok özlemiştim ve herşeyden çok onu istiyordum. Seviyordum, bırakamazdım. Azda değil, çok seviyordum. Unutamazdım, ama bu acıyla da yaşayamazdım. Onu affetmemin sebebi sırf ona değer verip onu sevmemdi, yanımdaki kuzenimi 'sevgilim' zannetmesi beni çok daha sinirlendirse de onu affetmessem kendim için daha kötü olacağını ve pişmanlık duyacağımı hissettim. Doğrusu bu olmalıydı. Onu seviyordum, daima sevecektim.
"Ha bu arada bu Berkcan," dediğimde Can bana manalı bir şekilde baktı. İkisinin de isminde 'Can' olması tuhafına mı gitmişti? sonra tekrardan Berkcan'a bakıp "Memnun oldum, ben de Can," dedi. Berkcan, tiksintili gözlerle Can'ı seyrederken Can, yüzüne bile bakmıyordu. Berkcan "Öyleyse ben içeri gireyim o zaman," deyip kapıyı açtı, içeri girdi. Can bana baktı ve "Çocuğa kıl oldum," dedi. Bende dalga geçercesine "Gerizekalı," dedikten sonra Deniz'in oturduğu yere, yanına oturdum. "Üstüne geldim evet, sinirlerim bozuktu. Özür dilerim," dedim. Aslında o benden özür dilemesi gerekiyordu. Beni resmen orospu yapmıştı. Ama onu üzmek istemediğimden büyüklük bende kalsın istedim.
"Asıl ben özür dilerim, keşke böyle anlamasaydık...üzgünüm," dedi. Ona hafifçe gülümseyip sarıldım. Böyle anlamaları beni çok üzmüştü. "Ha bu arada Can, seni tam olarak affetmedim, Unutma," dedim. İçten içe sırıtarak ona yan yan baktım. "Affettiririz güzelim," deyip yanıma geldi. Ellerini belime sardı, bana yaklaştı, bir anda Deniz "Öhöm öhöm!" dediğinde ellerini belimden çekmesi için ittim. Deniz'e baktığımızda gözlerini pörtlekleştirmiş bize bakıyordu. Aniden gülmeye başladık. Bizi deli sanıyormuş gibi baktı. Deniz, "Ben arabadayım," dedi.
Sonra Deniz, Can'ın arabasına doğru ilerledi. İçeriye binip oturdu."Ee bugün ne yapalım?" dediğimde Can'a baktım. "Çocuk," deyip gülmeye başladı. "Tövbe tövbe," dediğimde bende güldüm. Abaza Can.
"Artık gidelim mi İstanbul'a?" dedi. Ona bakıp dudak kıvırdım. "Ben burada bir süre kalmak istiyorum Can," dediğimde bana anlamsızca bakıyordu. O burada kalmak istemiyordu. Kimsesi de yoktu zaten. Kalması için bir sebep de yoktu. "Hadi ama, gidelim okula. Yeniden başlayalım, her şeye," dedi. Artık okula gidemezdim. Gitmemin bir anlamı yoktu. Üniversiteye başlayacaktım ve bir aydan daha az kalmıştı.
"Lütfen...benim için?" dediğinde gözlerindeki ışığı görmüştüm. Çok masum bakıyordu. Kahverengi gözleri beni benden alıyordu. Bebek yüzlü tatlı erkeğim.
Onu kıramadım. Küssek de, ayrı olsakta ben onu hep sevmiştim. Sevmeye devam edecektim. Çünkü seviyordum, çok çok seviyordum.
"İyi tamam," deyip güldüm, o içten bakan gözlerine. "O kolundakileri görmiycem bir daha, ne olursa olsun, başımıza neler gelirse gelsin. Üzülmene dayanamıyorum, anla beni. " dedi. Ona bakakalmıştım. Beni bu kadar çok düşünecek kadar seviyordu.
"Peki," diyerek kısa kestim. "Ben eşyalarımı toplayayım," deyip kenardan sıyrıldım. İçeri girdiğimde teyzem "Hayırdır, bu mutluluk ne böyle?" dedi. Ona söylemek istiyordum. "Sevgilim geldi teyze," dedim. Teyzem "Ooo maşallah," deyip güldük. Yerimde duramıyordum. Hoplaya zıplaya odama gittim. Bütün eşyalarımı toparlayıp bavulumu kapının önüne sürükledim. Sonra da Berkcan'a sarıldım. "Herşey için teşekkürler," dedim. "Biraz daha kalsaydın ya," dedi. Ona hafif tebessüm ederek baktım. Teyzeme "Gidiyorum, beni almaya geldi," dedim. Başını sallayarak onayladı. Evden yollatıktan sonra bavulumu arabaya sürüklemeden, Can elimden aldı ve arabaya götürdü. El sallayıp arabaya bindim. Deniz, elinde telefonla uğraşıyordu. Saçma sapan snaplerini atıyordu. Yol boyunca ikisiylede pek konuşmadık. Çatalca'ya, yani evime ulaştığımızda saat 18.45'di. Arabadan inip Can'ı yanağından öptüm. "Yarın görüşürüz," deyip bavulumu çıkarttım. Zili çaldım. Annem kapıyı açtı. "Aa neden geldin? Birşey mi oldu?" dedi, bana şaşırarak. "Hayır, barıştık anne biz," dedim. Bana tek kaşı kalkmış bir şekilde sinirli bakıyordu. "Sen niye onu affettin?" dedi. Sinirli bakmasının sebebi neydi ki?
Onu çok seviyordum. Affetmeseydim kendimi boş hissedecektim. Mutsuz olacaktım. Her geçen gün façalarım çoğalacaktı. Kendime zarar verecektim. En doğrusunu yapmıştım.
"Anne içim acımıştı! Anlamıyor musun, ben kendimi çok kötü hissediyordum. Kendimi boğacak gibi olmuştum. Kendime güvenim bile yoktu. En doğrusu bu," dedim.
"Affermeseydin! İçeride gül gibi tatlı, çocuk oturuyor," dedi. Ne demek istediğini anlamamıştım. İçeride oturan 'Gül gibi tatlı çocuk' da kimdi? Eve kim gelmişti? Annem ne haltlar karıştırıyordu?
"O kim?" dediğimde "Git kendin gör," deyip bana sırıttı. Evimize kimi çağırmıştı?Salona doğru ilerlediğimde karşımda onu görmüştüm. Yanımdan kaçıp, uzaklara giden çocuğu görmüştüm! Kaç yıldır acısını ben bu kalbimle çekmiştim. Şimdi nasıl bu kadar rahat evime girip salonda oturuyordu? Benim içim erimişti ağlamaktan beni bırakıp giderken...
Şimdi geçmiş annemle kahve içiyor! Ne yüzle gelebiliyor?
Sen benim hayatımın içine etmiştin be Yılmaz!
Arkadaşlar bölüm çok gizemliiii.. Medyayı dinlemeyi unutmayın ve +25 vote +10 yoruma yeni blm gelir... Sizi seviyorum be 💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaz Okulu
Novela JuvenilHayat tesadüflerle dolu bir yerdir. Kader diye bir şey vardır ve siz ne yaparsanız yapın kader sizi bulacaktır. Kaderiniz ya iyi gelişir ya kötü gelişir. Ya mutlu yaşarsın ya sefil... Bu kitap, Mine ve Can'ın hayatı. Bu kitap, acı ve tatlının buruk...