Merhaba, 🌷
Kısa da olsa bir bölümle geldim. 🌻
👉 İnstagram hesabım: @tarotunhani
👉 Beklerim...🌷🌷🌷
38. Bölüm
🌷🌷🌷
Göğsümde uyuyan adamımın saçlarını okşadım. Bir balayı yapamamıştık ama onunla huzur dolu iki hafta geçirmiştim. Evlendiğimizin ertesi günü bağ evine gitmiş, üç gün boyunca başbaşa kalabilmiştik. Sabaha karşı tatlı sevişmelerimiz, ardından gelen güzel bir kahvaltı, piknik, at sürmek, bağ evini gezmek, bahçede keyif yapmak ve akşam yine birbirimizi sevmekle geçirdiğimiz üç koca gün...
Ardından işe dönmemiz gerektiği için hayalden gerçekliğe adım atmıştık. Bir süre daha Mirza'larda kalmamız gerekiyordu. Bizden sakladıkları bir şeyler vardı her ikisinin de.
Akşamları eve geldiklerinde ikisi de gergin, yorgun oluyordu. Sormamıza rağmen sadece iş deyip geçiştirmelerine bir şey diyemez olmuştuk.Korumalar eşliğinde gidiyorduk istediğimiz yere. Artık Nihat işinin başına geçtiği için çok vaktimi almıyordu bar. Tuğrul ise işi bırakmamı istiyordu. Yapamazdım. Onu evde bekleyecek biri değildim. Bu kadar emek verip okuduktan sonra sırf birileri zarar verecek diye hayatımı kısıtlayamazdım. Bu durum canını sıksa da beni kırmamak için konuşmayı sonlandırıyordu.
Serra ve Mirza...
Onlar belki de bu dünyada asla bir araya gelemeyecek iki insandı. Fakat kader bir şekilde onları bir araya getirmişti. Mirza'nın ona bakarken gözündeki değeri görüyordum, ya da Serra konuşurken hafif tebessüm eden yüzünü. İkisi de birbirinden etkileniyordu fakat ne Serra ağzını açıp tek kelime ediyordu ne Mirza bu durumu aydınlatıyordu. İkisi de bu düzensizliğin, karmaşanın içinde bir düzen kurmuş gibiydi.
Balım'ın, Serra'ya düşkünlüğü de fark edilmeyecek gibi değildi. Her gün beraber bir şeyler yapıyorlardı, kurabiye, film izlemek, toprakla oynamak, aklınıza ne gelirse...
Serra, Balım'ı mutlu etmek için her şeyi yapıyordu. Sabahları Serra'nın odasından çıkarken görüyordum, bazı geceler onunla uyuyordu. Anne sıcaklığını ikizimde buluyordu. Mirza'nın da dikkatini çekiyordu elbette. İkisine dalıp gidiyordu, çoğu zaman.
Öylesine düğümlenmişken pamuk ipliğine bağlı gibiydi ikisinin de tavırları.
Serra kolay kolay kabullenmeyecekti, Mirza'yı biliyorum. Çünkü yarım kalan bir sevdası, tamamlanmamış hayalleri vardı... Kolay hatta hiç kolay olmayacaktı. Mirza isteseydi Serra'nın bu tutumunu korkusunu ortadan kaldırırdı emindim. Ama onda da bir şeyler vardı, uzaktan ikizimi izlemekten başka bir şey yapmıyordu.Canan...
Belki de evimizin en neşeli çocuğuydu. Hatta bazen neşesiyle Balım bile geride kalıyordu. Kıpır kıpır eğlenceliydi. Kanı deli akıyordu. Çılgındı bir kere... İstediği şeyin arkasından gözü kara bir şekilde ilerliyordu. Ve gündemimizde yaklaşık bir aydır Serkan vardı. Sadece Kıbrıs'ta tanıştığını bildiğimiz gizemli Serkan. Gizli saklı telefon görüşmeleri, evden kaçıp Canan'a bir saat ulaşamadığımız zamanlar oluyordu. Ayağı yere basmıyor, hayal aleminde yaşıyordu.Serkan... Tek bildiğim otuz yaşında, bir şirket sahibi, Güneş adında bir kız kardeşinin olduğuydıiu... Bu Canan'ın ağzından zorla aldığım bir kaç değerli cümleydi. Ser verip sır vermiyordu. Yine de o adama karşı tedbirli olmasını istiyordum. Canan daha yirmi üç yaşındaydı. Serkan ise otuz. Onun ne istediği belliydi. Bunu anlatmaya çalıştığımda " O, öyle biri değil, yenge! " deyip atıp kesiyordu, kızgınlıkla.
Günler hızla ilerlerken ondan ismini anmak dahi istemediğim kişi ile ilgili haber gelmişti. Nil bir kliniğe yatmış, tedavisine başlanmıştı. Bu beni sevindirmeli miydi?
Hiç de öyle hissetmiyordum, çünkü onun hayatımızdan sonsuza kadar çıkmasını istiyordum. İçimde ona karşı hissettiğim tek şey nefretti. Kim ne derse desin ne yaparsa yapsın bu düşüncemi yok edemeyecekti. Onunla ilgili bir şey tedirgin ediyordu beni. Bir şey vardı... Bunu hissediyordum. O yüzden benden bizden uzak olsun istiyorsun." Güzelim." deyişi ile sıçradı yerimde.
Ne ara uyanmıştı?
" Korkuttun ."
Başımı öpüp göğsüne çekti bedenimi.
" Ne düşünüyordun ?"Kulağına doğru eğilip " Pek çok şeyi." dediğimde güldü. Beni göğsüne çekip " Özledim." dedi sadece.
" Sen beni çok özler oldun, bakıyorumda."
" Hıhım. Efsunlandım. "
İçimi gıdıklayan ses tonuna bile aşıktım. Bu aşk çok fena bir şeydi. Elini ayağını kesiyordu, hiç de huzurlu hissedemiyordum. Aksine kaynayan su gibiydi kanım." Senin sevmek için vaktim var mı? "
Kahveleri muzır muzur oynaşıyordu.
" Bilmem. Gün aydı. " nazlanmam hoşuna gidiyordu.
" Karımı sevecek vakit bulamayacaksam artık. "
Çocuksu haline güldüm, eğilip çenesinden öptüm. Sakallarını okşadım.
" Karım, canım. "
Ensesinden tutup kendime çektim, sertçe dudaklarıma kapandığında ağzının içine doğru inledim, ellerim ensesinden sırtına doğru kaydığında öpüşü daha sakin bir hal aldı. Dili dilimi bulduğunda göğsüm debelendi içeride. Kasıklarıma yayılan bir sızı oldu. Nefesim bittiğinde geri çekildi.
" Sen sadece karım değil, bu dünyadaki her şeyimsin. İyi ki'msin. Seni çok seviyorum, güzel gözlüm."
Gözlerinden öpüp geri çekildim.
" Ben daha çok." dediğimde bacaklarımı aralayıp kendine yer açtı. Oysaki birkaç saat önce sevmişti bedenimi.
" Tuğrul?" içime aniden girişi ile zevkle inledim. Bedenim ona alışsa da yine de canımın yanmasına engel olmuyordu. Üzerimde yükselip alçalırken nefes nefeseydi. Parmaklarımın içinden kendi parmaklarını geçirip boynuma başını yasladı." Ahh."
" Tuğrul."
Nefes nefese kalmıştık. Sondaydım. İçimdeki yangını söndürsün, bitirsin istiyordum.
" Aç gözlerini, güzelim."
" Durma." diye mızmızlandım.
" Aç gözlerini, Bahar gözlüm."
Dediğini zor da olsa başardığımda kahveleri kahvelerime tutundu. Dudağımı sertçe emdi, ardından " Şimdi benimle gel." deyip içimde titrememe, orgazm olmama neden olacak noktaya temas ettiğinde havai fişekler patladı adeta kasıklarımda...***
Hepimizin hayatı bir düzene girmişti. Evliliğimin üzerinden tam bir ay geçmişti. Mirza ve Tuğrul daha sakindi. Sanki taşları yerine koymuşlardı.
Ela okuluna başlamış, tüm sorumluluğu Tekin almıştı. İş yerinde sıkça görüşüyor olmamız Tuğrul'un hoşuna gitmese de tartışmalarımız büyümüyordu.
Tekin'e karşı neden ön yargılıydı, bilmiyorum. Ne Tekin ne Tuğrul birbirinden hoşlaşmıyorlardı.
Erkekler...
Akıl sır erdirmek zordu...***
" Sabahtan beri ayaktasın. Geçip oturur musun?"
Tekin'e laf atmaktan bıkmıştım. Sürekli aynı şeyi söyleyip duruyordu.
" İyiyim ben, ayrıca bir grip atlattım. Küçük bir şey."
Önümdeki dosyayı alıp " Tamam, bitti. Her şeyi organize ettin. Hiç bir aksilik olmayacak. " dediğinde aniden ayağa kalktım.
Kalkmaya çalıştım desem yeridir, çünkü sendeleyip geriye doğru düşmek üzereyken belimi sardı, Tekin.
" İyi misin? "
" Başım döndü."
" İyi falan değilsin. Tüm gün önce hesaplarla uğraştın sonra da şu organizasyondan başını kaldırmadın. Yemek de yemedin."
Belimden tutup siyah koltuklara yürümeme yardım etti.
" Sakin ol, küçük bir baş dönmesiydi." masadaki bardağa su doldurup önümde diz çöktü.
" İç. " deyip dudaklarıma dayadığı bardaktan bir kaç yudum aldım.
Biraz daha iyi hissettiğimde geriye doğru yaslandım.
" Yorulmuşum." diye itiraf ettim.
Yanıma oturup elalarını benden bir an olsun çekmedi.
" Bana şöyle."
" Dikkat etmiyorsun, kadın kendine. "
Ekim karnımı buldu, kahvelerimi elalarla buluşturdum.
" Bu aylarda çok normal." dediğimde kaşları çatıldı.
" Hangi aylarda? Neden bahsediyorsun?
Gülümseyip " Hamileyim. " dedim. İçimdeki sevinci paylaşarak...
Minik bir can hayatımıza dahil oluyordu................................
🌷🌷🌷
15. 05. 21 ; 17.35
Sevgiler, Hilal🌻
Görüşmek dileğiyle... 🕯️🙏
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ KADIN BİR ADAM & KELEBEĞİN AŞKI
Ficção GeralBahar ŞEN & Tuğrul Akif TANDOĞAN & Nil ZEYBEK İKİ KADIN BİR ADAM &&& " Tuğrul? " Gözlerimi, sevdiğim adamın kolundaki sarışın kadına çevirdim. Eğreti bir gülümseme sundum. İçimin yangınını göstermek mi? Asla! Tuğrul'u...